mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu |
Yeni Liberalizmden Sonra: İmparatorluk mu, Sosyal Demokrasi mi, Sosyalizm mi? Minqi Li - Monthly Reviev - Ocak 2004 http://www.sendika.org web sitesinden alınmıştır.
|
1990-1992 yılları arasında Çin'de politik
tutuklu olan Minqi Li Kanada, Toronto'daki York Üniversitesi Politik Bilimler
Bölümü'nde ekonomi politik eğitimi veriyor. Aşağıdaki makale David Kotz, Robert
Pollin, James Crotty, Gerald Epstein, Leo Panitch, Gregory Albo, Samuel Gindin, ve Patrick
Bond'la yapılan tartışmalardan yararlanılarak yazıldı. 1980'lerin başlarından bu yana, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'daki önde gelen kapitalist devletler yeni liberal politikaları ve kurumsal değişimleri sürdürüyorlar. Latin Amerika, Afrika, Asya ve Doğu Avrupa'daki çevre ve yarı-çevre ülkeler de, önde gelen kapitalist devletlerin (öncelikle Birleşik Devletler) ve uluslararası para kurumlarının (IMF ve Dünya Bankası) baskısı altında, ekonomilerini yeniden liberal iktisadın istemleriyle uyumlu biçimde yeniden yapılandırmak üzere "yapısal uyumlar", "şok tedaviler" ya da "ekonomik reformlar" uyguladılar. Yeni liberal bir rejim tipik olarak enflasyonu düşürmek ve (çoğunlukla kamu harcamalarını azaltmak ve faiz oranlarını yükseltilmek yoluyla elde edilen) mali dengeyi korumak üzere uygulanan parasalcı politikaları, (emek piyasası düzenlemelerinin iptali ve sosyal refahın kesilmesi anlamına gelen) "esnek" emek piyasalarını, ticari ve mali serbestleştirmelerle özelleştirmeleri içerir. Bu politikalar küresel yönetici elitler (öncelikle de önde gelen kapitalist devletlerin mali sermayesi) tarafından dünyanın emekçi halklarına yöneltilmiş olan bir saldırıdır. Yeni liberal kapitalizm koşulları altında, onlarca yıllık toplumsal ilerleme ve kalkınma çabaları geriletilmiştir. Küresel gelirdeki ve zenginlikteki adaletsizlik önceden görülmemiş düzeylere ulaştı. Dünyanın büyük bir çoğunluğunda, çalışan sınıflar yoksullaşmaya maruz kaldılar. Ülkeler bütünüyle sefalete sürüklendiler. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporu'na göre, dünyanın en zengin yüzde 1'i en yoksul yüzde 57'si kadar gelire sahip. En zengin yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki gelir uçurumu 1960'da 30:1'den, 1990'da 60:1'e ve 1999'da 74:1'e yükseldi ve bu oranın 2015'de 100:1'e tırmanması bekleniyor. 1999-2000 arasında, 2.8 milyar insan günde 2 doların altında gelirle yaşadı, 840 milyon insan yetersiz beslendi, 2.4 milyar insan hiçbir yeterli sağlık hizmeti türünden yararlanamadı ve dünyada okul çağındaki her altı çocuktan birisi okula gidemedi. Küresel tarım dışı emek gücünün yüzde 50 kadarının ya işsiz ya da gizli işsiz olduğu tahmin ediliyor. (1) Birçok ülkede, çalışan sınıflar yaşam standartlarında mutlak düşüşler yaşadılar. Birleşik Devletler'de, üretimde ve alt düzeylerde çalışan işçilerin (1992 dolar değeri üzerinden) gerçek haftalık gelirleri 1973'de 315 dolardan 1989'da 264 dolara indi. On yıllık bir ekonomik genişlemenin ardından, 1999'da, 1962'deki gerçek ortalama ücret düzeyinin altına, 271 dolara düştü. Latin Amerika'da, 1970'lerden bu yana yeni liberal yeniden yapılandırmadan muzdarip olan bu kıtada, yaklaşık 200 milyon insan ya da nüfusun yüzde 46'sı yoksulluk içinde yaşıyor. 1980 ile 1990'ların başları (1991-1994) arasında, gerçek ücretler Arjantin'de yüzde 14, Uruguay'da yüzde 21, Venezuela'da yüzde 53, Ekvador'da yüzde 68 ve Bolivya'da yüzde 73 düştü.(2) Yeni liberalizmin savunucuları yeni liberal "reformların" ya da "yapısal uyumun" görülmemiş bir ekonomik gelişme, teknolojik ilerleme, yükselen yaşam standartları ve maddi zenginlik çağı yaratacağını vaadetmişlerdi. Aslında, dünya ekonomisi yeni liberal çağda durgunluğa sürüklendi. Dünya GSMH'sının ortalama yıllık büyüme oranı 1950 ile 1973 arasında yüzde 4.9'dan, 1973 ile 1992 arasında yüzde 3.0'a ve 1990 ile 2001 arasında da yüzde 2.7'ye indi. 1980 ile 1998 arasında, ("geçiş ekonomileri" denilenler de dahil olmak üzere) tüm "gelişmekte olan ülkelerin" yarısı kişi başına gerçek GSMH'larında düşüşler yaşadılar. (3) Küresel ekonomi borçla finanse edilen ABD ekonomisi tarafından ayakta tutuldu. 1995 ile 2002 arasında, ABD ekonomisi dünya GSMH'sındaki kümülatif büyümenin yüzde 96'sını sağladı. (4) ABD genişlemesi yerel tasarrufların azaltılması, özel sektör borçlarının tarihsel olarak görülmemiş düzeylere yükseltilmesi ile büyük ve giderek de artan cari hesap açıklarının sürdürülmesi sayesinde finanse edildi. Bu süreç sürdürülebilir nitelikte değildir. Anormal dengesizlikler şu ya da bu biçimde düzeltilecektir. Eğer Birleşik Devletler sürekli olarak yükselen cari hesap açıkları yaratmayı sürdüremezse ve diğer büyük ekonomilerden hiçbirisi de özerk bir itici güç olarak işlev görmeyi başaramazsa, yeni liberal küresel ekonomi aşağıya doğru güçlü basınçların etkisi altına girecek ve sürekli olarak daha da sıklaşan ve şiddetlenen mali krizler tarafından tehdit edilecektir. Yeni liberalizmin yolaçtığı
toplumsal ve ekonomik felaketler daha şimdiden yayılan ve büyüyen popüler
direnişlerin önünü açmaktadır. Küresel ekonomik koşulların daha da bozulması
yüz milyonlarca insanı hoşgörü eşiğinin ötesine doğru rahatlıkla
sürükleyebilir. Yeni liberalizme ve kapitalizme karşı küresel bir isyan ihtimal
dışı bırakılamaz. Kendilerini solda sayanlar, ilericiler ya da devrimciler,
öncelikle düşünsel olarak, böylesi bir gelişmeye hazırlıklı olmalıdırlar. Yeni liberalizm ve Küresel
Durgunluk Yeni liberalizm sürdürülebilir bir
küresel sermaye birikimi için gerekli olan kurumsal çerçeveyi sağlayamamaktadır.
Yeni liberalizm kapitalist ekonomiyi istikrara kavuşturmak ve kapitalist toplumsal
çelişkileri yumuşatmak için kurulmuş olan kurumların altını boşaltmakta ve bu
kurumları çözmektedir. Kapitalist küresel ekonomi bu durumda artan sıklık ve
şiddetteki mali krizlere açık hale gelmektedir. Monthly Review editörlerinin
belirledikleri gibi: "Yeni liberal rejimler altında küreselleşme birçok bakımdan
durgunluk eğilimlerinin ve mali krizin küreselleşmesi anlamına gelmiştir." (5) Küresel efektif talep küresel özel
tüketimin, küresel özel yatırımın ve küresel hükümet harcamalarının
toplamından oluşur. Yeni liberalizm altında, küresel eşitsizlik görülmemiş
düzeylere ulaşmış ve dünyanın değişik parçalarındaki emekçi insanlar mutlak
yoksullaşmaya maruz kalmıştır. Yani dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun satın
alma gücü ya düşmüş ya da dünya üretiminden daha yavaş büyümüştür. Küresel aşırı kapasite
koşullarında özel yatırım durgunluğa sürüklenmekte ve özel sermaye mali
araçlarla yapılan spekülasyona dönmektedir. Mali serbestleştirme sonucunda, sınır
aşırı spekülatif sermaye akımları büyük oranda artmış, bu da sermaye kaçışı
ve mali kriz tehlikesini artırmıştır. Bu tehlikelere karşı, bazı merkez bankaları,
aslında küresel mali sermayeye risk primi ödemesi anlamına gelen yüksek faiz
oranlarını ayakta tutmaya zorlanmaktadırlar. Önde gelen yedi kapitalist ekonomideki
GSMH büyüme oranına denk düşen ortalama gerçek faiz haddi oranı 1881 ile 1913
arasında 0.97, 1919 ve 1939 arasında 2.40, 1946 ile 1958 arasında 0.36, 1959 ile 1971
arasında 0.55, 1971 ile 1984 arasında 0.47 ve 1985 ile 1997 arasında 2.34'dür. Gerçek
faiz oranlarının sadece iki dönemde, iki savaş arası depresyon yıllarıyla yeni
liberal çağda ekonomik büyüme oranından daha yüksek olduğunu belirtmek
gerekmektedir. 1'den daha yüksek bir oran üretken ve spekülatif yatırımlar
arasındaki rollerin tersyüz olduğunu ima etmektedir ve bu da sistemik krizin bir
işaretidir. (6) Yeni liberalizm koşullarında,
hükümetler çoğunlukla sıkı mali ve parasal politikalar uygulamış, kamu
harcamalarını azaltmışlardır. Mali piyasaların serbestleşmesiyle birlikte, mali
açıkları sürdüren hükümetlerin, yanıtlarını sermaye kaçışı ile ve dövize
saldırı ile gösteren özel yatırımcılar tarafından
"cezalandırılmaları" muhtemeldir. Bu durumda, hükümetler (özellikle de
çevre ve yarı çevre ülkelerin hükümetleri) harcamaları kısarak mali denge sağlama
yönünde güçlü bir baskı altına girmektedirler. Tüm yeni liberal rejimler hükümet
harcamalarını sınırlandırmayı amaçlamaktadır. Özetle, yeni liberal çağda,
küresel effektif talebin her üç bileşeni de güçlü aşağı doğru basınçlara
maruzdur ve ya daralma ya da durgunlaşma eğilimi göstermektedir. Ondokuzuncu yüzyıl Marksistleri
toplumsallaşan üretim ile [artığa] özel biçimde el koymanın kapitalist sistemi
arasındaki çelişkiyi kapitalizmin temel çelişkisi olarak kavradılar. Üretimin artan
oranda toplumsallaşmasının, kendi ifadelerini sabit sermayenin artan öneminde ve
giderek karmaşıklaşan ve karışılıklı bağımlılıklara sahip olan mali yapılarda
bulduğu iddia edilebilir. Keynes'den bu yana, birçok iktisatçı sabit sermaye
yatırımlarının temel bir belirsizliğe tabi olduğunu ve bu belirsizliğin de
çoğunlukla rasyonel hesaplamanın sınırlarını zorladığını anlamıştır. Mali
yapıların giderek karmaşıklaşması yatırımcıların güven duygusundaki ya da
psikolojik koşullardaki ani değişimlerin, yatırımlar ve yatırımlar yoluyla da,
ekonomi üzerinde hızlı ve büyük dalgalanmalar yaratma olasılığını büyük
ölçüde artırdı. Kapitalist ekonomilerin derin resesyon ya da depresyonlara
düşmesini engellemek için, makroekonomik bir istikrarlaştırıcı olarak etkin
biçimde işlev görecek bir "büyük hükümet"e ihtiyaç bulunmaktadır. (7) Yeni liberalizm, mali serbestleştirme
ve kamu sektörüne saldırı yoluyla, kendi istikrarlaştırıcı işlevlerinin altını
önemli ölçüde boşaltmış ve bazı örneklerde de tamamen yoketmiştir. Yeni liberal
çağ giderek sıklaşan ve şiddetlenen mali krizlere tanık oldu. 1995 Meksika krizini
1997'deki Asya krizi, 1998'deki Rusya ve Brezilya krizleri ve 2001'deki Arjantin krizi
izledi. Bu süreçte küresel makroekonomik istikrarlaştırıcılık rolü ABD Hazinesi
ile ABD ihracatını sürekli olarak aşan ABD mal ve hizmet ithalatı tarafından yerine
getirildi; bu durum devam edebilir mi? ABD Mali Köpüğü ve
Dengesizlikler Küresel ekonomi bir parça özerk bir
talep yaratabilen güçlü bir ekonomi olmasaydı çoktan aşağıya doğru inen bir
spiralin içine girebilirdi. 1990'ların başındaki ABD ekonomik canlanması ile büyük
ve artan ABD ticaret açıkları yeni liberalizmin genel olarak çelişkili eğilimlerine
karşı dengeleyici güçler olarak işlevlendiler. ABD ekonomik canlanması borçlarla
finanse edilen özel sektör tüketimi ve "yüksek teknoloji" sektöründeki
şirket yatırımlarının patlaması ile yürütüldü. Özel sektör mali dengesi
(harcamalar eksi gelirler) GSMH'nın yüzde 3-4'ü gibi tarihsel olarak normal bir
aralıktan beklenmedik bir negatif alana doğru kayarak, 2000'in üçüncü çeyreğinde
eksi yüzde 5.5'e ulaştı. GSMH oranı olarak hane ve şirket borçları da tarihsel
zirvelerine ulaştılar. Haneler büyük gayrımenkul fiyat balonları nedeniyle böylesi
bir düzeyde borç alma istek ve yeteneğindeydiler. Tobin "Q" göstergesi
(varlıkların piyasa değerinin sermayenin yenilenme maliyetine oranı) gibi
göstergelerle ya da fiyat-kazanç oranlarına atıfla ölçüldüğünde, ABD hisse
senedi piyasalarının 2000'de en büyük şişme düzeyine ulaşan köpüğü, ABD
ekonomik tarihindeki en aşırı düzeydir.(8) Hisse senedi piyasalarının
köpüğü patladığında, şirketler sektörü harcamaları önemli ölçüde durakladı
(özellikle de "yüksek teknoloji" sektöründe). ABD, derin bir resesyondan
kaçınmak amacıyla, 2000 ve 2003 arasında, genel hükümet mali dengesini GSMH'nın
yüzde 1.4'üne ulaşan bir fazladan, GSMH'nın yüzde 4.6'sına ulaşan bir açığa ya
da GSMH'nın yüzde 6'sına ulaşan bir orana kaydırdı ve ABD Merkez Bankası (Federal
Reserve) kısa vadeli faiz oranlarını yüzde 6.5'dan yüzde 1.25'e çekti. Mali ve
parasal politikadaki dramatik gevşemeye rağmen, ABD büyümesi tutuk ve istihdam ortamı
durgun kaldı. Bu politikalar aslında köpüğün sürdürülmesine yardımcı oldular.
Hane sektörünün borç genişlemesi sürdürüldü, hisse senedi piyasası köpüğü
tam olarak indirilemedi ve şimdi de bir barınma sektörü piyasası köpüğü zirvesine
ulaşıyor. Büyük ölçüde mal ve hizmetlerin
uluslararası ticaretindeki sürekli büyümekte olan açığın bir sonucu olan ABD cari
hesap açığı, 2002 sonlarında GSMH'nın yüzde 5'ine ulaştı. Kapitalist dünyanın
hegemonik gücü için böylesine büyük bir cari hesap açığını sürdürmek tarihte
eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Tersine, Birinci Dünya Savaşı'nın arifesinde,
Britanya, GSMH'sının yüzde 4'üne yakın bir cari hesap fazlasına sahipti. ABD cari hesap açıkları dünyanın
geri kalanından gelen karşılıklı sermaye girişleri ile karşılanmaktadır. Sürekli
artan ABD cari hesap açıklarının sürebilmesi için, dünyanın geri kalanı mali
rezervlerinin giderek daha büyük bölümlerini dolar-temelli varlıklarda tutma
isteğinde olmalıdır. Morgan Stanley'in başekonomisti Stephen Roach, şöyle diyor:
Şimdi, dünya toplam döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 75'i, Amerika'nın dünya
GSMH'sı içindeki yüzde 32'lık (piyasa döviz oranlarıyla) payının iki katından
fazla dolar-temelli varlıkta tutuluyor. Aynı zamanda, yabancı yatırımcılar ABD
Hazine borçlarının yüzde 45'lik bölümünü, ABD şirket borçlarının yüzde 35'ini
ve ABD hisse senetlerinin yüzde 12'sini ellerinde bulunduruyorlar. Bütün bu oranlar ya
rekor ya da rekora yakın yüksekliktedir. Dünya önceden asla bu kadar büyük bir
stoku; hem büyümenin motoru hem de mali değer deposu olarak Amerika'ya
yatırmamıştı. Sorun, geleceğe doğru projekte edildiğinde işin matematiğinin
hızla belirsizleşmesindedir.(9) Cari hesap açıklarının mevcut
oranlar üzerinden yapılan projeksiyonlarının "belirsiz" hale gelmesi için
geleceğe gitmeye de gerek yok. Levy Economics Institute'un bir çalışmasına göre,
makul varsayımlar altında, ABD ekonomisinin işsizlik oranını azaltmaya yetecek denli
büyüdüğü varsayıldığında, ABD net dış yükümlülükleri 2010'dan önce
GSMH'nın yüzde 60'dan fazlasına ve cari hesap açığı da yüzde 8.5-9'una
ulaşacaktır. Alternatif Küresel Ekonomik Kriz
Senaryoları ABD cari hesap açığındaki
sürdürülemez büyümenin tersine çevrilmesinin dört olası yolu var. Birincisi, eğer
dünyanın geri kalanı ABD ekonomisinin cari hesap açığından daha hızla, aslında
çok daha hızla büyürse, ABD mal ve hizmetlerine daha fazla talep olacak, bu da ABD
ihracatının ABD ithalatı ile arasındaki açığı daha hızla kapatacak kadar
artmasına izin verecektir. İkincisi, ABD cari hesap açığı ABD yerel talebindeki bir
daralma ile düzeltilebilir. Üçüncüsü, cari hesap açığındaki patlayıcı artış
"göreli fiyatlardaki" düzenlemelerle; yani ABD dolarının devalüasyonu ile
düzeltilebilir. Son olarak, politik ve askeri güç icrası cari hesap açığındaki
büyümenin bileşenlerini Birleşik Devletlerin işine yarayacak biçimde etkileyebilir. Önümüzdeki birkaç yılda ilk
olasılığın gerçekleşmesi, yani dünyanın geri kalanının Birleşik Devletlerdeki
mevcut büyümeden daha hızlı bir oranda büyümesi olasılığı bulunmamaktadır.
Yük, ulaşılabilir olmakla birlikte, devasa riskler ortaya çıkartan ikinci ve
üçüncü seçeneklerin üstüne yıkılacaktır. ABD yerel büyüme oranını yerel faiz
oranlarını yükselterek sınırlandırmak ve böylelikle de ithalatı ve ticaret
açığını sınırlandırmak, elbette ABD karar alıcılarının teorik yetenekleri
arasındadır. Aslında kendisini ABD cari hesap sorunları gibi sorunlarla
karşıkarşıya bulan yeryüzündeki tüm diğer devletlere uygulanacak olan
"ortodoks" IMF ilacı da bu olacaktır. Ama ABD yeryüzünün diğer öteki
devletleri gibi bir devlet değildir, o hegemondur. Onu bu ilacı almaya zorlayacak
hiçbir kurum mevcut değildir. Ve ABD yönetici eliti açısından da, en azından seçim
sürecinin bu aşamasında, bu seçenek politik olarak olası değildir. Ama daha fazla
kaygı yaratan da ABD tüketici ve ipotek borçlarının beklenmedik ölçüde
birikmesininin yarattığı tehlikelerdir. Kendisi de cari hesap sorunlarını
derinleştirecek olan yerel büyümenin olmadığı koşullarda, yükselen faiz hadleri
Büyük Depresyon boyutlarında bir kişisel iflaslar dalgası riski yaratabilir. Geriye kalan seçenek doların
devalüsyonudur ve açıktır ki ABD Hazinesi tarafından tercih edilen ve çoktandır
uygulanmakta olan politika da tedrici ve denetimli bir devalüasyondur. Doların değer
kaybetmesi ABD'li haneler ve şirketler açısından ABD mallarını daha ucuza ve
yabancı malları daha pahalıya getirmektedir. İhracatı canlandırmaya ve ithalatı
ucuzlatmaya yardımcı olmaktadır. Ama, doların değer kaybetmesi yabancı mallara
yönelik ABD talebini azaltmakta ve dünyanın geri kalanına deflasyonist basınçlar
ithal etmektedir. Asya ekonomileri (Japonya, Çin ve
Güneydoğu Asya) hep birlikte yılda 230-240 milyar dolarlık cari hesap fazlasına ya da
ABD cari hesaplar açığının yaklaşık yarısı kadar fazlaya sahiptir. Ama Asya
ekonomileri ya döviz kurlarını ABD dolarına göre düzenlemek ya da döviz kuru
değerlenmesini önlemek için ağır müdahalelerde bulunmaktadırlar. Bu da
uyarlamaların yükünü neredeyse tamamen Avrupa'ya yüklemektedir. Avrupa ekonomisi yerel talepte hiçbir
genişleme yaratmayı başaramamıştır ve büyümesi de tamamen ihracata
yaslanmaktadır. Avrupa'nın en büyük ekonomisi, Alman ekonomisi, resesyondadır ve
diğer yerlerdeki büyüme işaretleri de zayıftır. Demek ki doların değer kaybetmesi
Avrupa ekonomileri açısından özellikle tehdit edicidir. Üstelik, Euro-bölgesi
hükümetleri mali açıkların GSMH'nın yüzde 3'ünden fazla olmamasını gerekli
kılan sözde "İstikrar ve Büyüme Paktı" tarafından
sınırlandırılmaktadırlar. Mali çevreler Avrupa hükümetlerini,
emek ve ürün piyasası politikalarını ABD standartlarına çeken "yapısal
reformlar" yürütmeye zorlanmaktadırlar. "Yapısal reformlar" güya
"uzun vadede" canlı bir talep genişlemesi yaratacak olan üretkenlik
artışlarının önünü açacaktır. Mali kapitalistlerin bakış açısından
bakıldığında, canlı birikimin gerçekleşmesi için karlılık ve kapitalist güven
[ortamında] dramatik bir iyileşmenin olması gerekmektedir. Kapitalistlerin güven
hissetmesi içinse, işçi sınıfının direnişini kıracak "yapısal
reformlar" gerçekleşmelidir. Şu anda, Avrupalı kapitalist sınıfların işçi
sınıfının direnişini tayin edici biçimde kırıp kıramayacağı hiç de belli
değildir. Ama eğer bu sözde "yapısal reformlar" gerçekten de uygulanacak
olursa, (çalışan sınıfların yaşam standartlarına yönelik daha fazla saldırı
yoluyla) yerel talep üzerinde yaratacakları olumsuz etkiler, "uzun vadeli"
birikim üzerinde yaratabilecekleri hangi türden "olumlu" etki varsa, onu da
ortadan kaldıracaktır. Avrupa ekonomisinin daralmayla
birlikte, ABD cari hesap açıklarını düzeltebilmeye yetecek miktarda ABD kökenli
ihracatı emebilmesi inandırıcı değildir. Tamamıyla doların değer kaybına dayanan
bir düzeltme doların değerinde felaket ölçüsünde bir düşüş gerektirir. Bazı
tahminlere göre, doların yüzde 30-50 oranında düşmesi gerekebilecektir. Böyle bir
düşüş politik, ekonomik ve psikolojik olarak kabul edilebilir değildir. (10) Eğer ABD doları diğer döviz
kurları karşısında değer yitirmeyecekse, cari hesap açığının düzeltilmesi neden
gerekmektedir? Eğer dünyanın geri kalanının merkez bankaları doların değer
kaybetmesini engellemek üzere müdahale etmeye, dünyayı kendi döviz kurları (euro,
Japon Yeni, Çin renminbisi) ile doldurmaya devam edeceklerse, neden Birleşik Devletler
belirsiz bir zaman süresi için giderek büyüyen bir cari hesap açığına sahip
olamaz? Bu belirsiz bir süre için devam edemez, çünkü yükselen ABD cari hesap
açığı küresel tasarrufların büyüyen bir oranını emmektedir. Tüm dünyanın
tasarrufları ABD cari hesap açığını finanse etmek için tükendiğinde kuramsal bir
sınıra da ulaşılacaktır. Ama pratik sınıra teorik sınırdan çok daha önce
ulaşılacaktır. Bu seyir ABD ve Japonya hükümet borçlarını astronomik düzeylere
yükseltecektir. Bu devasa hükümet borçları Birleşik Devletler ve Avrupa'daki muazam
hane ve şirket borçlarının yanısıra varolacaktır. (11) Bu borçlar nasıl finanse edilebilir?
İki olasılık vardır. Birincisi, küresel bir depresyon ve yaygın bir hane ve şirket
iflasları özel borçların büyük bir bölümünü ortadan kaldırabilir. Bu
kapitalizmin bütün önceki sistemik krizlerinde sunulan tarihsel çözümdür. Teorik
olarak, borç devalüe edildikçe daha bile yüksek düzeyde bir yeni kapitalist birikim
devresinin koşulları da yavaş yavaş oluşmaya başlar. Ama böylesi bir küresel
depresyonun sonuncusunda, tekelci sermayenin bugün daha da güçlü biçimde
barındırdığı özelliklerden dolayı, böylesi bir kendiliğinden iyileşme yetersiz
kalmıştı. Dolayısıyla bu seçenek uzamış bir depresyon dönemini varsayar. Bu
hipotezin sonucu her ne olursa olsun, kesin olan tek şey, bu durumda yeni liberalizmin,
tamamen olmasa bile, çok uzun bir süreliğine ölmüş olacağıdır. İkincisi, bu anormal özel ve kamu
sektörü borçları, enflasyon yaratılarak, yani para basılarak finanse edilebilir.
Şişirilecek anormal borçların büyüklüğü düşünüldüğünde, bu enflasyon
stratejisi küresel ekonomiyi hiperenflasyon ve göğe tırmanan faiz oranlarının
kısır döngüsüne sürükleyebilir. Çeşitli küresel yönetici sınıfların tümü
tarafından konu dışı bırakılan herhangi bir seçenek varsa, o da bu seçenektir. Emperyal Bir Çözüme Doğru mu?
Mevcut sömürücü, baskıcı
çerçeve içinde krize bir çözüm var mıdır? ABD ekonomisi derin bir kriz içindedir
ve dünya ekonomisi içinde oynadığı rol düşünüldüğünde birçok şey ona
bağlıdır. Ama ABD emperyalizmi dünyanın en güçlü, kafa tutulmamış askeri
kuvvetlerini kontrol etmeyi sürdürmektedir. ABD yönetici eliti gücünü sömürücü
bir imparatorluk inşa etmek için, dünya üzerinde benzeri görülmemiş bir politik ve
askeri egemenlik kurmak için kullanabilir ve bu süreçte de ekonomik krizini idare
edebilir mi? Aslında, mevcut ABD siyaseti tam da bunu yapmaya yönelik bir girişimdir. ABD cari hesap açığındaki
patlamayı çevreleyebilmek için, ithalatın azaltılması gerekmektedir. Bunu yapmanın
bir yolu motorlu eşyalar ve elektronik mallar gibi kilit ithalat kalemlerinin maliyetini
yenin ve renminbi'nin yeniden-değerlenmesi yoluyla ABD doları cinsinden artırmaktır.
Bu ise ancak politik baskı ile elde edilebilir ve bu da uygulanmaktadır. Diğer kayda
değer giysi ve ayakkabı gibi ithalat kalemleri ise artık ihtiyaç duyulan miktarı arz
edecek ABD'li üreticiler mevcut olmadığı için miktar olarak azaltılamaz. Burada
maliyetler insafsız bir "cehennemin dibine" siyasetiyle; üretimin hep daha
yoksul ve daha umutsuz ülkelere sürekli olarak transferi yolunun dayatılmasıyla
çevrelenebilir. Burada bir miktar askeri güç yeni liberal yoksullaştırmayı
dayatmakta işe yaramaktadır; Nikaragua ve Afrika'daki ABD müdahalesinin sonuçlarını
düşünün. Ama kilit ithalat kalemleri mineral yakıtlardır ve burada uzun vadeli
maliyetler sadece fiziksel kaynaklar üzerindeki ABD denetimi ile çevrelenebilir.
Üretimi (ve dolayısıyla da fiyatları) düzenleyen manivela Birleşik Devletler'ce
denetlenmelidir. ABD küresel politik gücünün askeri kuvvet yoluyla elde edilen
ekonomik faydalarının bir yönü budur. Cari hesap açığındaki
sürdürülemez artışı çevreleyecek herhangi bir stratejinin öteki yüzü ABD
ihracatındaki bir artış olmak durumundadır. Yine de ölümcül bir çöküş içinde
olan ABD imalat temeli ile birlikte, sadece "entelektüel mülkiyet" üzerindeki
tekel fiyatları projesi umut vaat edebilir. Burada da lisanslar, genetik olarak
oynanmış tohumlar, ilaçlar, şarkılar ve filmler üzerinde tekel fiyatlarının
dayatılması, saf biçimde askeri güce dayalı politik iktidar sorunudur. Ama bu emperyalist proje nasıl
finanse edilebilir? ABD askeri genişleme maliyetleri ABD ekonomik krizini hafifletmekten
çok artıracak gibi görünmektedir. Morgan Stanley'den Stephen Roach şu soruyu
sormaktadır: "Tasarruf-eksikli bir ABD ekonomisi askeri üstünlüğünün sürekli
genişlemesini finanse etmeye nasıl devam edebilir?" Yanıtı şudur: "Tarihin,
jeopolitiğin ve ekonominin birlikte akışı beni her zamankinden daha fazla ABD-merkezli
bir dünyanın sürdürülemez bir yol olduğuna inandırıyor." (12) ABD askeri genişlemesi, genişlemenin
kendisi tarafından finanse edilebilir mi? Morgan Stanley'den Andy Xie ABD'nin Irak
işgalinin Birleşik Devletler'in yılda petrol ithalat harcamalarında 40 milyar
dolarlık bir tasarruf sağlayan doğrudan ve dolaylı etkilerde bulunduğunu tahmin
ediyor. (13) Bu "faydaların" tamamen gerçekleştiği varsayıldığında bile,
bu ABD cari hesap açığının sadece belirli bir küsuratıdır. Ama Irak'ta giderek yükselen popüler
direnişle karşılaşan Birleşik Devletler, henüz bu tahmini "faydaların"
herhangi birisini gerçekleştirmiş değildir. "Ana savaş operasyonlarının"
bitmesinden aylar sonra ve Birleşik Devletler'in tüm düzenli birliklerinin yarısını
Irak'ta görevlendirmiş olduğu gerçeğine rağmen, Birleşik Devletler Irak üzerindeki
denetimini yitirmekte, yolları ve sınırları, suyu ve elektrik arzını kontrol
edememektedir. ABD ordusunun otuzüç savaşçı
müfrezesinden onaltısı şimdi Irak'ta, ikisi Afganistan'da, ikisi Güney Kore'de ve bir
tanesi de Kosova'dadır. Birleşik Devletler'de bulunan oniki müfrezenin üçü
modernizasyon eğitiminde, üçü Kore'deki olası bir savaş için yedekte ve ikisi de
Afganistan'daki birliklerle yer değiştirmek üzeredir. Irak'ta bulunan onaltı
müfrezeyle yer değiştirmek için geriye dört müfreze kalmıştır. Sonuçta,
Birleşik Devletler tüm düzenli ordusunu Afganistan ve Irak gibi tamamen
yoksullaştırılmış üçüncü dünya ülkelerini işgal etmek için tüketmektedir. Ekonomik "maliyetleri" ya da
"faydaları" her ne olursa olsun, ABD emperyalizmi politik ve ideolojik savaşı
kaybetmektedir. Washington kökenli Pew Global Attitudes Project'in son araştırmasına
göre, "Amerika'nın dünya üzerindeki imajının hızla bozulduğu bir dönüm
noktası yaşanmıştır."(14) Güce dayalı bir ABD küresel yeni liberal
imparatorluğu projesi çoktan yenilmiştir. Sadece kapitalizmin işleyişi içindeki
içsel sınırlar nedeniyle değil, yeni liberal ekonomik politikaların yarattığı
ekonomik krizden küresel askeri egemenlik yoluyla kaçınma girişimi Irak'taki popüler
direnişle birlikte çoktan sınırlarına dayandığı için. Bunu yeni liberalizmin
krizi izleyecektir. Sosyal Demokrasiye Doğru mu? Yeni liberalizm sonrası dünya neye
benzeyecek? Olasılıklardan birisi sosyal demokratik kapitalizme bir geri dönüştür.
1950 ile 1973 arasında, geniş hükümet, Keynescilik, sınıf uzlaşması, gelirin ve
zenginliğin yeniden dağılımı ve sermayenin düzenlenmesi gibi sosyal demokrat
kurumlarla birlikte, dünya kapitalizmi büyük "altın çağa" tanıklık etti.
Çeyrek yüzyıl boyunca, önde gelen kapitalist ülkeler hızlı ekonomik büyüme,
düşük işsizlik, yükselen yaşam standartları ve toplumsal istikrardan
faydalandılar. Çevresel ve yarı-çevresel ülkeler "ithal ikamesi" ya da
"sosyalist" sanayileşme yoluyla ulusal kalkınmada bazı ilerlemeler
kaydettiler. Sosyal demokrasiye geri dönüş bu büyük altın çağa bir geri dönüş
de getirebilir mi? Kapitalizmin içsel çelişkileri
sosyal demokratik kapitalizm altında da gelişmeyi sürdürdü. Belirli sınırlar
içinde, sosyal demokrat kurumlar sınıf çelişkisinin yumuşamasına ve göreceli
olarak yüksek bir toplam talep düzeyinin korunmasına katkıda bulundular. Belirli
tarihsel koşullar altında, bu kurumlar yüksek ve istikrarlı kar hadleriyle
uyumluydular ve hızlı sermaye birikimini kolaylaştırdılar. Ama, bu kurumlar
varoldukça ve işledikçe, dünya çapındaki birikimin altını artan oranda oyan yeni
koşullar yaratma eğiliminde oldular. Emekle sermaye ve merkez ile çevre arasında
değişen güçler dengesi, karlılığın dünya çapında düşmesiyle sonuçlandı ve
1960'lar ve 1970'lerdeki birikim krizine katkıda bulundu. (15) Küresel yönetici elitin
yeni liberalizmi krizin "çözümü" olarak dayatmaya başlaması tam da sosyal
demokratik kapitalizmin krizine karşı bir tepkiydi. Mevcut krizin sosyal demokrat bir
temelde çözüldüğünü varsayalım. Ticaret ve sermaye akımları üzerindeki ulusal
düzenlemeler yeniden kurulsun, emek piyasaları ile mali piyasalar yeniden düzenlensin,
gelir ve zenginlik önemli ölçüde eşitlikçi biçimlerde yeniden dağıtılsın ve
kamu sektörü ekonomide yeniden önemli bir rol oynasın. Bu değişiklikler yeni bir
altın çağı getirmek için yeterli olacak mı? Kapitalizmin temel kurumlarını
değiştirmeksizin, kapitalizmin işçel çelişkilerinin gelişmesini ne engelleyecek?
"Yeni" sosyal demokratik kapitalizmi yeni bir birikim krizine girmekten ne
alıkoyacak? Sosyal demokratik kapitalizmin
kurulması işçi sınıfının en azından kısmi bir politik zaferi olmaksızın
gerçekleşemez. Ancak böyle bir şey gerçekleştiğinde de, dünyanın değişik
yerlerindeki işçi sınıfları sadece tarihsel toplumsal ve ekonomik haklarını geri
almayı ve mevcut haklarını pekiştirmeyi talep etmekle kalmayacak, ama aynı zamanda bu
hakları büyük ölçüde genişletmek de isteyeceklerdir. Bu yeni sosyal reformlar
nasıl finanse edilecektir? Eğer bunlar sermayenin karları üzerindeki ek vergilerle
finanse edilecek olurlarsa, sosyal demokrasinin geri dönüşü işçi sınıflarının
pazarlık gücünün geri dönüşü karşısında ayakta kalabilecek midir? İkinci
Dünya Savaşı sonrası altın çağın büyüme oranları küresel kapitalizmi tekeci
evresinde karakterize eden durgunluğun bir istisnasıdır. Bu tür büyüme oranları
mevcut olmadığında, sosyal demokratik kapitalizm de mümkün değildir. Canlanmış bir sosyal demokratik
kapitalizmin çözmeyi başaramayacağı başka sorunlar da vardır. Sosyal demokratik
kapitalizm küresel çevresel krizle başa çıkabilecek gerekli kurumsal çerçeveyi
sunabilir mi? Çevresel yatırımlar ve düzenlemeler kapitalist üretimin toplam
maliyetini artırır (bu da çevresel iş olanaklarının bazı tekil kapitalistler için
kar yaratabileceği olgusu ile karıştırılmamalıdır). Çevresel maliyetler
bütünüyle hesaba katıldıktan sonra geriye kalan karların yeterli bir birikim
düzeyini harekete geçirip geçiremeyeceği sorusu açıkta kalmaktadır. Ama daha
muhtemelen, ulus devletlerin mevcut bulunduğu bir kapitalist dünya ekonomisinde, farklı
kapitalist devletler arasındaki rekabet bunların çevresel maliyetleri bütünüyle
hesaba katmalarını önleyecektir. Bu durumda, sosyal demokratik kapitalizm küresel
ekolojik felakete giden basit bir "alternatif" yol olacaktır. Sosyalizmi Yeniden Değerlendirmek
Marks kapitalizmin tarihsel
meşrulaştırmasını üretici güçleri geliştirmesinde bulduğunu söylemişti.
Kapitalizm üretici güçlerin gelişmesinde açıkça başarılı olmuştur. Aynı
zamanda dünya nüfusunun en üst yüzde 15-20'sinin maddi zenginliğini sağlamayı da
başarmıştır. Ancak, çevrede ve yarı çevrede yaşayan insanlığın büyük bir
çoğunluğunun temel fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı
başaramamıştır. Aslında, Immanuel Wallerstein kapitalist dünya ekonomisinin
başlangıcından bu yana, dünya nüfusunun yoksul çoğunluğunun yaşam kalitesinde
herhangi bir ilerleme olup olmadığını sorgulamaktadır. (16) Yirminci yüzyılda, insanlık iki kez
kapitalizmin temel çelişkilerinden doğan korkunç emperyalist savaş felaketlerinden
geçti. Yüzyılın son çeyreği insanlık tarihinin bir başka karanlık çağıydı.
Yeni liberalizm altında eşitsizlik, baskı ve sömürü yeni aşırılıklara vardı. Bu
arada, kapitalizm altında insanlık hızla küresel bir ekolojik felakete yaklaşıyor. Yeni liberalizmin yolaçtığı
anormal toplumsal ve ekonomik felaketlerin ışığında, sosyalizmin tarihsel deneyimini
yeniden değerlendirmek gereklidir. 10-15 yıl kadar önce, eski Sovyetler Birliği, Doğu
Avrupa, Çin ve Küba'daki devlet sosyalizmi deneyimi genelikle büyük bir
başarısızlık olarak ele alınıyordu. Devlet sosyalist toplumları, demokratik olmayan
özelliklerine ek olarak, etkinlik ve teknik yenilenme açısından da kapitalizmi
yakalamayı başaramadıklarından başarısız olmuş sayılıyorlardı. Bir
süreliğine, birçokları yeni "yaşayabilir" sosyalizm modelleri tasarlama
girişimlerinde bulundular. Bu modellerin çoğıu piyasalar, rekabet ve özel teşvikler
gibi kapitalist özellikleri kendileriyle eklemlemede kapitalizm kadar etkin olma
iddiasındaydılar. Şimdi çok az insan Sovyet ve Doğu
Avrupa halklarının çoğunluğunun devlet sosyalizmi altında şimdiki
"özgür" ve "demokratik" kapitalizmde olduğundan daha iyi bir hayat
sürdüklerinden kuşku duyabilir. Çin'de, dünyanın en dinamik ekonomisinde bile,
1990'ların başından bu yana yapılan kapitalist reformlar köylülerin ve kentli işçi
sınıfının yaşam standartlarını büyük ölçüde düşürdü; böylece birçok
açıdan (sağlık, eğitim, işgüvenliği ve işyeri koşulları) Çin işçi
sınıfının önemli bir bölümü şimdi Maocu evredekinden daha düşük yaşam
standartlarına sahip. Devlet sosyalizminin tarihsel
kazanımları küçümsenmemelidir. Tam istihdamın ve işgüvencesinin (işsizlik
korkusundan özgür olmak) elde edilmesi (tüm iş görebilir kadın ve erkek yetişkinler
için), muazzam bir önemdedir. Devlet sosyalist ülkelerinin halkın temel
ihtiyaçlarını (beslenme, sağlık, eğitim, barınma ve emeklilik) karşılama ve
kadınların koşullarını iyileştirme açısından benzer ekonomik gelişme
düzeyindeki ülkelerden daha başarılı oldukları iyi bilinmektedir. Sovyet, Doğu
Avrupa ve Küba sosyalizmleri gerçekten tüm temel toplumsal ihtiyaçları karşılamayı
başarmışlardır, ki bu ileri kapitalist ülkelerin çoğu tarafından iddia
edilemeyecek olan bir kazanımdır. Sosyalizmin bugünün yeni liberalizme
karşı mücadelelerindeki önemi ne olacaktır? Yeni liberalizmin krizi derinleştikçe,
(Latin Amerika gibi) birçok çevre ya da yarı çevre ülkede, durum öyle bir noktaya
varmıştır ki uluslararası mali sermaye ile, emperyalist devletlerle ve onların
çıkarlarını temsil eden kurumlarla tam bir kopuş olmaksızın ölümcül toplumsal
sorunlara çözüm bulmak bir yana, (her yıl ulusal çıktının önemli bir bölümünü
uluslararası mali sermayeye ödedikten sonra) toplumun basit yeniden üretimi için
gereken kaynaklar bile kalmamaktadır. Bu durumda, halkın çoğunluğunun çıkarına
olan tek anlamlı çözüm mevcut uluslararası kapitalist düzenle tam bir kopuşa
gidilmesidir. Ulusal ekonomi yeniden yapılandırılmalıdır, öyle ki kaynaklar temel
ihtiyaçlara yöneltilebilsin ve ulusal ekonomi, eşitsiz değişim koşulları altında,
ayrıcalıklı elitlerin lüks tüketim mallarının ithalini ve borç ödemelerinin
yerine getirilmesiyle mali sermaye kaçışına hizmet eden "ticaret
fazlalarını" yaratan mevcut uluslararası işbölümü modelini yeniden üretmek
üzere kullanılacak olan üretim araçlarının ithalini sağlayan ihracat modeli
etrafında örgütlenmesin. Ama bu düzenlemeler kaçınılmaz
olarak büyük mali ve sınai kapitalistlerin çıkarlarıyla çelişecektir. Bir noktada,
ekonomik ve sosyal dönüşümün sürdürülebilmesi için temel üretim araçlarının
ulusallaştırılması ve kapsayıcı bir ekonomik planın geliştirilmesi gerekecektir. Eski Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa
ve Çin'de çürümüş kapitalist özelleştirme süreçleri aşırı ölçüde gayrı
popülerdir. Yeni toplumsal devrimlerin gerçekleşmesi halinde, yasadışı biçimde
özelleştirilmiş olan varlıkların yeniden ulusallaştırılmasının en popüler
talepler arasında olması beklenmelidir. Bu durumda yeniden ulusallaştırılacak olan
varlıklar yeni bir sosyalist ekonominin temelini oluşturacaktır. Çevrede ve yarı
çevrede sosyalizmin geri dönüşü yeni bir dünya sosyalist devrimler dalgasını
harekete geçirebilir. Sosyalist devrimlerin yeni evresi
yirminci yüzyıl devrimlerinden daha başarılı olabilir mi? Sosyalizm kapitalizmden
daha iyi olduğunu hangi yollarla kanıtlayabilir? David Kotz, Sovyet sosyalizminin
tarihsel derslerini özetlerken, merkezi olarak planlanan devlet sosyalizminin, saf
ekonomik terimlerle, yaşayabilir bir sistem olduğunu ileri sürmektedir. Sovyet sistemi
(bürokratik seçkinlerin çoğunluğunu içeren) kapitalizm yanlısı bir politik
ittifakın yükselişi ve güç kazanması nedeniyle çözülmüştür. Kotz gelecekteki
bir sosyalizmin yaşayabilir olması için, ayrıcalıklı ve egemen bir elitin
gelişmesini engelleyecek demokratik bir devlete ve diğer kurumlara sahip olması
gerektiğini savlamaktadır. (17) Gelecekteki bir sosyalist toplumun
politik demokrasiye yaslanacağı düşünüldüğünde, gelecekteki bir sosyalist ekonomi
nasıl örgütlenecek ve yapılandırılacaktır? Konu hakkındaki birçok mevcut teorik
katkıya ek olarak, gelecekteki sosyalist hareketler elbette gerçek tarihsel mücadeleler
içinde çok çeşitli yeni kurumlar, yeni pratikler geliştirmeyi başaracaklardır. Son
olarak, gelecekteki sosyalist ekonomi kapitalizsmin bir çözüm bulmakta başarısız
olduğu tarihsel çelişkilere çözüm sunücak biçimde örgütlenmelidir. Devlet
sosyalizminin tarihsel sicili veri olmak kaydıyla, temelde üretim araçlarının kamusal
mülkiyetine ve demokratik planlamaya (toplumsal artığın dağılımı üzerindeki
demokratik denetime) dayalı bir ekonomik sistemin toplumun tüm üyelerinin temel
ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük bir şansı olacağına güven duyulabilir.
Eğer bu elde edilebilirse, o halde en azından, sosyalizm dünya nüfusunun, temel
ihtiyaçları kapitalizm tarafından alsa karşılanmamış olan en yoksul yüzde 60-70'i
için daha iyi bir maddi yaşam sağlayabilecektir. Sosyalizm insanlık için küresel
ekolojik felaketten kurtulmanın ve insanlarla çevre arasında uyumlu bir ilişki
kurmanın en parlak umudunu sunmaktadır. Bu açıdan, devlet sosyalizminin sicili parlak
değildi. Ama bu sicil kendi tarihsel bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Devlet
sosyalist planlamasının bürokratik, demokratik olmayan doğasına ek olarak, devlet
sosyalizmi ülkeleri düşman kapitalist güçlere karşı askeri ve ekonomik rekabet
yürütmeye zorlanmışlardı. Bu bağlam veri alındığında, "üretici güçleri
geliştirmek" uğruna herşeyi feda etmeye zorlanmışlardı. Umut gelecekteki sosyalist toplumun,
daha iyi (eğer bir dünya sosyalist hükümeti olmayacaksa) genellikle ılımlı dış
koşullara sahip olmasıdır. Bu durumda, gelecekteki sosyalizmi üretici güçleri hızla
ve dengesiz biçimde geliştirmeye zorlayan dışsal basınçlar olmayacaktır. Politik
demokrasi ve sosyalist planlama veri olmak üzere, bu toplumların halkları, kendi
tercihlerine dayalı biçimde, ne kadar artık yaratmak isteyecekleri kadar, bu artığın
nasıl dağılacağını da tartışma ve kararlaştırma yeteneğinde olacaklardır.
Sürdürülebilir bir çevre ihtiyacı, demokratik süreçler kanalıyla, genel kamuoyu
tarafından anlaşılacak ve maddi konfor ihtiyacı da dahil olmak üzere, diğer ihtiyaç
ve arzular karşısında dengelenerek planlamaya yansıtılacaktır. Halkın her zaman
kapitalist bir zihniyet taşıyacağına, her zaman gelecek kuşaklara etkisi ne olursa
olsun, daha fazla talepkar olacağına inanılmadığı sürece, insanların içinde
yaşadığı çevrenin sürdürülmesinin elbette gelecekteki sosyalist planlamanın en
yüksek hedeflerinden birisi olacağı da açıktır. Notlar 1. Birleşmiş Milletler, İnsani
Kalkınma Raporu (Oxford University Press, 2000 and 2002); James Petras and Henry
Veltmeyer, Globalization Unmasked (London and New York: Zed Books, 2001), s. 24; Food and
Agricultural Organization of the United Nations,The State of Food Insecurity in the World,
2003 (Rome, FOA, 2003). 2. Bkn Dollars & Sense, Real World
Macro (18th edition, Cambridge, Mass.: Dollars & Sense, 2001), Appendix 3; Duncan
Green, Silent Revolution (London: Cassell, 1995), s. 91 ve Appendix A. 3. Editors, Monthly Review, "The
New Face of Capitalism," Monthly Review, Nisan 2002, 1-14. 4. Stephen Roach, "Global: Do
Imbalances Matter?," Morgan Stanley Global Economic Forum,
www.morganstanley.com/GEFdata/digests/latest-digest.html, 2 Eylül 2003. 5. Editors, Monthly Review, "The
New Face..." 6. Gerçek faiz haddinin ekonomik
büyüme oranından yüksek olması halinde, özel ve kamusal borçların gelirler ya da
getirilerden (sıfır ilksel mali denge varsayımıyla) daha hızlı artma eğilimde
olacağı ve bunun da sürekli artan borç-gelir oranlarına yolaçacağı doğrudur.
Gerçek faiz oranlarıyla ilgili veriler için bkn David Felix, "Asia and the Crisis
of Financial Globalization," in Dean Baker, Gerald Epstein, and Robert Pollin (eds.),
Globalization and Progressive Economic Policy (Cambridge University Press, 1998), pp.
163-196. 7. Hyman P. Minsky, Stabilizing an
Unstable Economy (New Haven and London: Yale University Press, 1986). 8. Yeni liberalizm ve 1990'lardaki ABD
genişlemesi için bkn David Kotz, "Neoliberalism and the U.S. Economic Expansion of
the 1990s," Monthly Review, April 2003, 15-33. ABD hane ve şirket borç
istatistikleri için bkn Wynne Codley, "The U.S. Economy: A Changing Strategic
Predicament," The Levy Economics Institute www.levy.org, 2003. ABD hisse senedi
piyasası değerlenme istatistikleri için bkn John Y. Campbell and Robert J. Shiller.
"Valuation Ratios and the Long-Run Stock Market Outlook," Cowles Foundation
Discussion Paper No. 1295, Yale University, 2001. 9. Stephen Roach, "The Heavy
Lifting of Global Rebalancing," Morgan Stanley Global Economic Forum, May 27, 2003. 10. Bkn Martin Wolf, "The Rake's
Progress of the Dollar Comes under Threat," Financial Times, January 8, 2003. 11. İleri kapitalist ülkelerdeki
kamu ve özel sektör borçlarındaki mevcut patlama ve hiper enflasyon tehlikesi için
bkn Joachim Fels, "Europe-All: Too Much Debt," Morgan Stanley Global Economic
Forum, September 5, 2003; Tim Lee, "Inflation Is a Bigger Danger than
Deflation," Financial Times, May 27, 2003; Martin Wolf, "The Fine Line between
Deflation and Inflation," Financial Times, May 28, 2003. 12. Stephen Roach, "Worldthink,
Disequilbirum, and the Dollar," Morgan Stanley Global Economic Forum, May 12, 2003. 13. Bkn Andy Xie, "Asia Pacific:
The Ying-Yang World Reloaded," Morgan Stanley Global Economic Forum, June 2, 2003. 14. Financial Times, June 4, 2003. 15. Tekelci kapitalizmin stagnasyon
eğilimi ve Keynesci politikaların sınırları için bkn Paul A. Baran and Paul M.
Sweezy, Monopoly Capital (Monthly Review Press, 1966) and Harry Magdoff and Paul M.
Sweezy, Stagnation and the Financial Explosion (Monthly Review Press, 1987). İleri
kapitalist ülkelerdeki emek ve sermaye arasındaki değişen güçler dengesi, dünya
çapında karlılık düşüşü ve birikim krizi için bkn Samuel Bowles, David M.
Gordon, & Thomas E. Weisskopf, After the Waste Land (Armonk, N.Y.: M. E. Sharpe, Inc.,
1990) and Philip Armstrong and Andrew Glyn, Capitalism since 1945 (Cambridge, Mass.: Basil
Blackwell, 1991). 16. Immanuel Wallerstein, Historical
Capitalism with Capitalist Civilization (London: Verso, 1995). 17. David Kotz, Revolution from Above (London and New York: Routledge, 1997). |