mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu |
Terörle Mücadele ve Özel Hayatın Denetimi Jean Claude Paye - CANATUS - Sayı 1 (Şubat-Mayıs 2004) Çeviri: Elif Sinirlioğlu |
Özel
hayatın geniş bir gözetimini tamamen güvence altına alan terörle mücadele yasaları
toplumsal yeniden düzenlemeye dönük her türlü eylemi önleyici bir yıkıcılık
oluşturmaktadırlar. Artık bazı davranışları cezalandırmanın yerini genel bir
denetim sağlama amacı almıştır. İnternetin denetlenmesini sağlayan yasalar da bu
çerçevede değerlendirilmelidir.Terörizmi kınayan yeni hukuk metinleri ve internetin
denetimini güvence altına alan tedbirler doğrudan uluslararası düzeyde
yürütülmektedir. Virtüel suça karşı savaş açılmıştır. Eylem tarzı artık
gerçekleştirilmiş bir suç edimine karşı tepki değil, “önceden müdahale”dir (proactive).Bu tedbirler, ceza yasasındaki
dönüşümle birlikte bütün yetkileri polis güçlerine veren uygulamanın bir
parçasıdır. Adli polisin çalışması artık dolayımlı değil, doğrudan düzenin
korunması görevine dönüşmektedir. Düzenin korunması asıl olarak toplumsal bir
denetim haline dönüşmektedir. Yakın
tarihli terörle mücadele yasalarının ikili bir işlevi bulunmaktadır. Bu yasalar
tümüyle özel hayatın geniş bir denetimini güvence altına alarak toplumsal yeniden
düzenlemeye dönük her türlü eylemi önleyici bir yıkıcılık oluşturmaktadırlar.
Bu makalenin konusu, terörle mücadele yasalarının bu yıkıcı yönüne
odaklanmaktadır. Bu yasalar
ceza kanununda bir kopuşa işaret etmektedir. Belli davranışları cezalandırmaktan
öte, genel bir denetimi güvence altına almak esas amaç haline dönüşmektedir. Bu
yasaların konusu bir norma uygunluğun sağlanmasından daha önemli olarak davranışlar
üzerinde belirli bir denetimi uygulamaktır, böylece sürekli bir biçimde davranışlar
yeniden biçimlendirilebilecektir. Bu son yasaların özgünlüğü genellikleridir.
Sadece belirli kişi ya da grupları etkilememekte, bütün toplumu içine almaktadır.
Ayrıca öncelikli olarak suç edimine karşı tepki özelliği taşımazlar, aksine polis
jargonunda da belirtildiği gibi temelde önleyici, “önceden müdahaleci”
yasalardır. Bu durum, bu yasaları, neden bireysel verilere el konulduğu ve elektronik
postaların içeriğinin incelendiği bir denetimi mümkün kılan tedbirler bütününden
bağımsız olarak inceleyemeyeceğimizi açıklar. İnternet üzerindeki gözetime anlam
kazandıran da terörle mücadele tarafından sabitlenmiş bu çerçevedir. Amerikan ve
İngiliz terörle mücadele yasaları bilişim sistemlerine sızmayı dahi terörist suç
kapsamında değerlendirmektedirler. Bu suçla ilgili olarak toplumsal bir alanın
özelleştirilerek işgali ve disiplin kuralları sayesinde bu işgalin yeniden üretimi,
yasaların geleneksel cezai rolünün yerine getirilmesini güvence altına almaktadır.
Bununla birlikte, yeni ekonomi[1] sektörüyle bağlantılı
yeni suçların ortaya çıkarılmasına, özellikle elektronik postayı hedef alan
yasalar eşlik etmektedir. İnternet üzerinden dolaşan verilerin önleyici biçimde
alıkonmasını ve elektronik mesajların içeriğini denetlemeyi sağlayan cezai
uygulamanın kuralları hali hazırda yürürlüğe konmuştur. Yeni terörle mücadele
yasaları ve onlarla bağlantılı önlemler bütün toplumu ilgilendirmektedir; ortak
haklara müdahale bir norm haline gelmektedir. Bizler özel hayatı koruyan mekanizmalara
dayalı olarak, ortak haklar konusundaki istisnaların genellenmesinden daha çok, birey
özgürlüğünü güvence altına alan bir yapının, hukuk devletinin sonuna tanıklık
etmekteyiz. Avrupa Konseyi 5 Kasım
2001 tarihinde, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanları Sanal Suçla
İlgili Uluslararası Sözleşme’yi onayladılar. Sözleşme, polisiye taleplere destek
olmak amacını taşımaktaydı. Bu sözleşme farklı ulusal yasalarla bütünleşmeyi
amaçlayan bir dizi düzenlemeyi içermektedir. Böylece ceza kanunlarında yeni suç
tanımlarının, cezai uygulamaları düzenleyen kanunlara yeni kuralların eklenmesi
sağlanacaktır. Bu yeni suçlar bütünüyle amaçlı olarak dört kategoride
tanımlanmıştır. Bilişim suçlarını şu kategorilerde gözlemleyebiliriz:
Değiştirme ve kopyalama, gizlilik gerektiren bilginin internette dolaşıma açılması
gibi gizlilik ihlalleri, enformasyon sistemi veya verilerini yasadışı olarak bulundurma
veya bütününü ele geçirme, çocuk pornografisi gibi içeriğiyle ilişkili olarak
değerlendirilen suçlar ve fikri mülkiyetle ilgili suçlar. Polis
araştırmalarının kapasitesini arttırmayı planlayan yeni modellerin kullanılmaya
başlanmasıyla cezai uygulamanın klasik kuralları sarsılmıştır. İmzalanan
Sözleşme internetteki verilerin muhafaza edilmesini, bilişim sistemlerinde arama
yapılmasını ve verilere el konmasını teşvik etmektedir. Sözleşme ayrıca
elektronik mesajların içeriği kadar, internet trafiğine ilişkin verilerin de gerçek
zamanda kaydedilmesini tavsiye etmektedir. Bu
sözleşme tasarı aşamasındayken Avrupa Parlamentosu tarafından eleştirilmişti. 6
Eylül 2001 tarihinde delegeler özellikle bu konuya ilişkin oldukça eleştirel bir
Tavsiye sunmuş, özellikle de cezai uygulamadaki yeni kurallar üzerinde durmuşlardı.
Parlamento, verilerin saklanmasını ve yurttaşların yasal mesajlarını deşifre etmek
veya deşifre anahtarlarını yasal otoritelerin emrine teslim etmek zorunda
bırakılmasını gerektiren genel ilkeye karşı çıkıyordu. Avrupa Konseyi tarafından
hazırlanmış bu Sözleşme, sanal ortamda suç olarak değerlendirilebilecek tanımlara
ilişkin raporun somutlaşmış haliydi. Bu metin, ilk olarak 2 Ekim 2000 tarihinde
Strasbourg’da G8 ülkelerine sunulmuş ve 24 Ekim 2000’de Berlin’de
gerçekleştirilen toplantıda G8'in desteğini almıştır. G8 ülkeleri Mayıs
2002’de Kanada Mont-Tremblant’da yaptıkları toplantı sırasında, G8 ülkelerinin
Bakanları 1999’dan beri üzerinde çalışılan bir belgeyi onayladılar:
“Araştırmalar çerçevesinde suç teşkil eden ve terörist faaliyetlerle ilgili
sınır aşırı elektronik iletişimlerin ortaya çıkarılması yönündeki
tavsiyeler”. Bu metin, terörle mücadele adı altında internetteki aboneyi ve
internette gezindiği parkurları saptama yöntemiyle verilerin önleyici biçimde
alıkonması ilkesini geliştirmektedir. Bunun için on somut önlem öne
sürülmüştür. Bu tavsiye “bağlanıcı verilerinin edinilmesini”, yani internet
gezginin parkurunu yeniden oluşturmaya izin veren “kayıtların” (log) edinilmesini şart koşar (bkz.
“Recommandations sur le dépistage des communications électroniques transfrontalières
dans le cadre des enquêtes sur les activités criminelles et terroristes”, http://www.g8j-i.ca/french/doc2.html). Bu belgeye,
IP ağları için dikkate alınması gereken bir dizi teknik veri listesi de
iliştirilmişti. Bu liste sanal suça karşı savaşın ihtiyaçlarından daha
fazlasını, aslında düzen güçlerinin internetin gözetimi hakkındaki taleplerin
bütününü karşılamak üzere hazırlanmıştı. Avrupa Birliği İnternette
özel hayatın korunması, 1995'te kişisel verilerin korunması üzerine genel bir
yönergeyle kural haline getirilmişti; bu yönerge bağlantı verilerinin otomatik olarak
silinmesi gerekliliğini getiriyordu. Avrupa Konseyi yeni bir yönerge tasarısıyla bu
ilkenin kaldırılması için ilk adımı atmıştır. Avrupa Parlamentosu ve
Komisyonu’nun yönerge önerisine karşı çıkmasıyla, Parlamento oy birliği ile tüm
genel gözetim biçimlerini yasaklayan bir değişikliği kabul etmişti. Beraberinde
Konsey bu ortak yönetmelik tasarısından vazgeçecek ve tüm üye devletlere açık kart
teklif edecekti. Bu sayede her devlete vatandaşlarını izleyebilmesi için vekâlet
verilmiş olacaktı. Ancak bu
arada 15 ülkenin telekomünikasyon Bakanlarından oluşan Konsey amaçlarından
vazgeçmemişti. 6-7 Aralık 2001’de Konsey söz konusu yönerge tasarısını “her
çeşit genel gözetim veya büyük ölçekte uygulanacak izleyici gözetim yasaktır”
notunu kaldırarak değiştirmiştir. Bu değişiklik, Parlamento’nun, Konsey’in
sunduğu ilk yönerge önerisine karşı yaptığı değişiklik hamlesine yönelikti. Bu
sayede Konsey, Daimi Temsilciler Kurulu’nun (üye ülkeler tarafından atanan resmi
görevlilerin, ülke Bakanlarının katıldığı Konsey toplantıları öncesindeki
hazırlık toplantısı) gizlice aldığı konumu da onaylamış oluyordu. Temmuz
2001’de Parlamento’nun yurttaş hak ve özgürlükleri komisyonu Cappato raporunu
kabul etmiştir. Parlamento, “üye devletlerin, temel insan hakları ve
özgürlüklerini çiğneyerek yurttaşların özel hayatına müdahale etmeyi sağlayacak
açık kart verme girişimlerine karşı çıkmak gerektiğini” savunan radikal İtalyan
delegenin önermelerini dikkate almıştı. Cappato raporunun 20 no.lu maddesinde yapılan
değişiklik özel hayatı koruyan haklardaki sınırlamanın “gerekli, orantılı ve
geçici bir tedbir” oluşturmasını şart koşmaktaydı. 13 Kasım 2001’de Avrupalı
delegeler Cappato raporunu kabul etmiş ve böylelikle her türlü genel veya araştırma
amaçlı gözetimi yasaklayan ilkeyi geçerli kılmıştır. Delegeler, düzen
güçlerinin telefon şirketleri ve internet sağlayıcılarının sahip olduğu
kayıtlara erişim hakkının katı biçimde sınırlandırılmasından yana tavır
almışlardı. Ancak
Topluluğun üye devletleri, Avrupa Parlamentosu’nda devam eden gelgitler boyunca
yaklaşımlarını Topluluk bazında geliştirmekten daha çok, Avrupa Komisyonu’ndaki
katılımlarını öncelemiştir. 11 Eylül olaylarını takiben oluşan, özgürlüklerin
yok edildiği bağlam, Avrupa Parlamentosu'nun genel internet denetimine dönük
girişimlere karşı özel hayatı koruma yönündeki yalıtılmış muhalefetine bir son
vermiştir. 30 Mayıs 2002’de Avrupalı parlamenterler geçmişte benimsedikleri konumu
terk etmiş ve internet iletişiminin genel ve araştırma amaçlı gözetiminin yolunu
açan, özel verilerin edinilmesi ilkesini benimsemiştir (bkz. “Directive 2002/58/CE du
Parlement et du Conseil concernant le traitement des données à caractère personnel et
la protection de la vie privée dans le secteur des communications électroniques”,
PE-CONS 3636/02, 12/7/2002, article 15, alinéa 1). Tarihi olan bir talep Bu
değişiklikler, kullanılan protokollerinin listesini (elektronik mesaj, forumlar,
e-gruplar ve gönderilen mesajların içerikleri) tamamlamak üzere bağlantı
“kayıtlarını” saklamak gerektiğini yıllardır savunan ENFOPOL grubunun
isteklerine cevap vermek amacıyla gerçekleştirilmiştir. “ENFOPOL” (Polis
Kuvvetlendirme) grubu Avrupa Birliği üye devletlerinin İçişleri Bakanlıkları
uzmanlarını bir araya getirir (bkz., “Data protection or data retention in the EU,
Statewatch report on EU telecommunications surveillance”,
www.statewatch.org/news/2001/may/03/Centopol.htm). 1995'ten beri süregelen,
telekomünikasyonun kontrolünü amaçlayan bu grubun çalışmaları Konsey'in, telefon
dinleme ilkesini elektronik iletişimi izlemeyi de dahil ederek genişletmeyi sağlayan
tavsiyesine dek sürmüştür. Bu tavsiye Mayıs 1999’daki Parlamento oylamasının da
konusu olmuştur. O zamandan bu yana operatörler, sistemlerini, açıkça, verilere
erişimi kolaylaştıracak şekilde tasarlamak durumundadır. Verilerin
edinilmesi için yetki veren Avrupa Parlamentosu’nun son oylaması, önceden ENFOPOL ve
(90’ların başından bu yana Birlik üyesi ülkelerin İçişleri Bakanlarını, üye
ülkelerin uzmanları olmaksızın bir araya getiren) TREVI grubu tarafından zaten ifade
edilen bir dizi polisiye talebi sonuçlandırmıştır. Aralık 1991’de TREVI grubu,
FBI’ın talebi üzerine organize suçlar ve terörle mücadele çalışmalarını
koordine etme perspektifiyle toplanmış ve daha o zamandan şu kararı almıştı:
“Hukuki ve teknik gelişmenin sonuçları ve telekomünikasyon alanında piyasanın
gelişimi üzerine, bu gelişimin önüne geçmenin farklı olasılıklarını da gözeten
bir çalışma başlatılmalıdır” (bkz., Journal Officiel des Communautés
européennes, n° C 329/1, 4/11/1996). Özerk polis kurumları tarafından uygulanan bir denetim Avrupa
Parlamentosu’nun verilerin edinilmesi için verdiği yetki, özel hayat üzerinde genel
bir denetimin kapısını açık bırakmaktadır. Üye ülkelerde bu gözetim, adli erkin
denetleyemediği, dolayısıyla adli erkin Bakanlık vesayeti altındaki otoritesinden
özerk polis birlikleri tarafından sağlanacaktır. Avrupa Emniyet Teşkilatı Europol
geniş bir özerklikten yararlanmaktadır. Teşkilat, bağımsızlığını sağlayan
dokunulmazlıklara sahiptir. Konseyin 19/06/1997 tarihli Bakanlar Protokolü, polise,
verilerin çarpıtılarak veya yanlış değerlendirilmesi konusunda olduğu kadar, mal
varlığı ve para gibi polisin araması, el koyması, zorla alması, müsadere etmesi ve
diğer tüm zorla alıkoyma biçimlerine ilişkin hukuki dokunulmazlık sağlamaktadır.
Europol Sözleşmesi’nin 8. Maddesi taraflara “tüm sözlü veya yazılı ifadelerine
ve resmi görevlerinde gerçekleştirdikleri, tamamlanmış her edime ilişkin yasal
dokunulmazlık” sağladığı gibi, “resmi tüm evrak, belge ve benzeri malzemelerin
dokunulmazlığını” da tanımaktadır (bkz., Journal officiel des Communautés
européennes, 19/7/1997, n° C 221/3). Europol’ün
adli denetimden sıyrılabilmesi, politik denetimin tamamen yetersiz kalacağına işaret
etmektedir. Parlamento bu noktada sadece danışman rolü üstlenmektedir. Komisyon ise
Europol’ün Yönetim Konseyi toplantılarına katılabilmekte ancak oylamaya
katılamamaktadır. Bu tamamen özerk teşkilat, arkasına G8’in tavsiyelerini alarak,
denetime tabi olmayan araştırmaları sayesinde internet alanında sürdürdüğü
soruşturma görevini yasal olarak diğer alanlara yayma hakkını da edinmektedir. Europol, 11
Nisan 2002 tarihinde La Haye’de düzenlenmiş bir toplantı sırasında sunduğu gizli
belgeyle aslında operatörlerin elinde bulunması gereken verilerin bir listesini de
polisin kullanımına sunmayı önermiştir. Bu liste internet protokolüne ilişkin
verileri içermekte ve önceden G8 bünyesindeki uzmanlar tarafından hazırlanmış
belgede yer almaktaydı. İnternet protokolüne ilişkin veriler sayesinde, her arama
numarasının bilgisini, aboneye ait kimlik bilgileri ve banka hesap numaraları
bilgilerini edinmek söz konusu olmaktadır. Aynı şey SMS mesajlarının izlenmesiyle de
mümkündür: Çağrıların coğrafi koordinatları ve hatta tarihi, saati ile aranan
numaraların kaydedilmesi imkan dahilindedir. Avrupa Parlamentosu’ndaki tartışmalar
sırasında Mario Cappato bu belgeyi deşifre ederek bu çalışmanın aslında tüm üye
ülkelere gönderilmiş bir soruşturmanın sonucu olduğunu açıkladı: “Bana öyle
geliyor ki Konsey verilerin saklanmasıyla ilgili ortak kurallar oluşturmayı hedefleyen
genel bir karar hazırlığı içindedir”. İngiltere: Korsan bilişim sistemleri ve terörizm19 Şubat
2001’de yürürlüğe giren son İngiliz terörle mücadele yasası “Terrorism Act
2000” bilişim korsanlarını teröristlerle bir tutmaktadır. Yasa terörizm tanımına
şu ibareleri dahil etmektedir: “Politik, dini ya da ideolojik bir neden uyarınca,
devleti etkilemek ya da halkı sindirmek amacıyla elektronik bir sistemi bozma ya da
duraklatmaya yönelik, Birleşik Krallığın dışında gerçekleştirilenler de dahil,
bütün bilinçli davranışlar”. Üstelik sisteme basitçe sızmak anlamına gelen
‘hacker’lıkla gerçek bilişim korsanlığı arasında hiçbir ayrım
yapılmamaktadır. Elektronik
gözetimin yasallaşması 2000 yılının Temmuz ayında İngiliz Parlamentosu bağlantı
verilerinin saklanması ile ilgili bir yasayı oyladı.: “Regulation of İnvestigatory
Power Bill” (Teftiş Gücünü Düzenleme Yasası - RIP). Bu yasa internet hizmeti
sağlayıcılarına kara kutu yerleştirme gerekliliğini öngörüyor. Bu kutular bir
polis araştırma merkezine bağlı olmak durumundadır. Ayrıca yargıcın talebi
sonrasında, yazılım şifresi kullanıcıları deşifre anahtarlarını teslim etmek
zorundadırlar. Bu yasa, suç kanıtlarının deşifrasyonuna ilişkin bir polisiye hata
söz konusu olduğunda cezai müeyyide uygulanmasını öngören bir iyileştirmenin
yapılması yönünde güçlü itirazlara yol açtı. Ancak polisiye çalışmanın sahip
olduğu denetim araçlarına değinilmedi. Gözetim alanının genişletilmesi2002
yılının Haziran ayında, İngiliz hükümeti RIP yasasının genişletilmesiyle ilgili
düzenlemeler öngördü; bu yasa idari, yerel ve ulusal yetkililere internet ve telefon
trafiğindeki kayıtlara erişme imkanı sağlayacaktı. Bu talimat, özgürlüklerin
korunmasını hedefleyen örgütlerin itirazları karşısında çabucak geri çekilse de,
hükümet tasarısından vazgeçmiş değildi. İşte bu nedenle bu girişimin içeriğini
incelemekte fayda bulunmaktadır. Tasarıya
göre, idareler hukuki bir vekile gerek olmaksızın verilerle ilgili danışma konusunda
yetkili kılınacaktır. Hiçbir inceleme, verilerin alıkonması yönünde bir talepten
muaf tutulamayacaktır. Veri araştırması için sadece idareler tarafından tayin
edilmiş bir kişinin dilekçeyi onaylaması yeterlidir. Haklarında soruşturma
yürütülen kişiler şans eseri durumun farkına varır ve bundan rahatsızlık
duyarlarsa, yalnızca önceden “İstihbarat ve Güvenlik Komisyonu” (ISC) tarafından
çalışması başlatılmış “Investigatory Tribunal” (soruşturma mahkemesi)
nezdinde şikayetçi olma hakkına sahip olacaklardır. İçişleri Bakanı bilgilerin ne
zaman alıkonacağını hükümet görevlilerinin kendilerinin belirlemelerini arzu
ettiğini şu sözlerle anlatıyor: “Her
şey neden ihtiyaçları olduğuna bağlı. Muhafaza süresi, hukuki araştırma ve
soruşturmaların yapılması için yeterli bir süre olmalı”. Seçici bir gözetimİngiliz
hükümeti, 1 Ağustos 2002’den bu yana internet bağlantısı sağlayan
telekomünikasyon operatörlerine herhangi bir otoritenin talebi uyarınca verilmek üzere
bazı abonelerinin iletişim kayıtlarını alıkoyma ve saklama gereğini empoze ediyor.
Talep edilen verilerin içerisinde elektronik mesajlar, fakslar ve hatta ziyaret edilmiş
web sitelerin bilgisi dahi bulunmakta. Bu düzenleme servis sağlayıcılarına, yasal
soruşturma emri çıkana kadar hedeflenen kişilerin anı anına izlemeyi şart koşuyor.
“Maintenance Of İnterception Capability Order” (alıkoyma izninin bulundurulmasına
ilişkin hüküm) adıyla bilinen önlem 2000 yılında oylanan RIP yasasıyla
ilişkilidir. Devlet
tarafından terörizme karşı mücadeleye yönelik olarak sunulan bu önlem sadece en
önemli servis sağlayıcılarını, yani 10.000’den fazla abonesi olan
sağlayıcıları kapsıyor. Bu da demek oluyor ki bu sayıya ulaşamamış, örneğin
finans kuruluşlarıyla çalışan servis sağlayıcılar böyle bir zorunluluk
kapsamında değiller. Teröristlerin buralardaki iletişim kayıtlarını edinmekte
hiçbir zorluk yaşamayacaklarını varsayabiliriz. Dolayısıyla,
bu önlem açık olarak toplumların gözetimini hedeflemektedir. Bu denetim sermaye
sahiplerinin ya da sermayedarların hareketlerinin denetlenmesini içermemektedir. Bu
seçicilik terörist organizasyonlara olduğu kadar organize suçlara da bu önlemden
kaçma olanağını vermektedir. İnternet
sağlayıcılarına getirilen yükümlülük aslında daha eski bir tasarının
ürünüdür. Kasım 2001’de İçişleri Bakanı RIP yasasına terör kapsamına
girmeyen suçların da dahil edilmesinden yanaydı. Bu anlamda tasarıya, polis
soruşturmalarında ağ sağlayıcılarının müşterileri hakkında gerekli bilgileri
polise vermesi için gönüllülük hükmü içeren bir madde ve yasanın uygulanmasını
düzenleyen kuralların (Code Of Practice)
eklenmesi söz konusuydu. Hükümet ağ sağlayıcılarını kendi istekleriyle gerekli
bilgileri vermelerini, hukuki bir vekile gerek duyulmadan araştırma çalışmalarının
sürdürülmesini öngörüyordu. Bu işbirliği gönüllülük temelinde
gerçekleşecekti, hükümet ise hiçbir şeyi şansa bırakmayarak bu gönüllüğü
düzenlemeyi öngörmekteydi. Fransa'daki gelişmeler Toplumsal
denetimin ilk taslağı Fransa’da,
15 Kasım 2001’de “La Loi sur la Sécurité Quotidienne” (gündelik güvenliğe
ilişkin yasa) yayımlandı. Delegelerin, başbakanın ve cumhurbaşkanının ortak
kararıyla yasa tasarısı Anayasa Konseyi’ne sunulmadı, bu da tartışmanın
Parlamento’yla sınırlandırılmasını sağladı. Yasa 31 Ekim
2001’de Ulusal Meclis tarafından kabul edilmişti. Aciliyet prosedürüne başvurularak
metnin Devlet Konseyi’ne sunulması engellenmiş ve tartışma Parlamento’yla
sınırlandırılmıştı. Bu yasa, örneğin ön araştırma ve soruşturma
çerçevesinde uzaktan görüntünün anında iletilmesiyle araçların aranması gibi
birçok istisnai prosedürü de beraberinde getiriyordu. Ek olarak internet üzerindeki
bağlantı verilerinin on iki aylık süre boyunca muhafaza edilmesini gerektiren
düzenlemeleri de devreye sokuyordu. Yasanın kabul edilmesinden bir ay sonra yasanın
uygulama alanı genişletildi. Maliye görevlilerine de saklanan verilere erişim hakkı
tanındı. Bu genişleme prosedürü Raffarin hükümetinin[2] yeni yasası için de aynı
şekilde kullanılabilecekti. Jospin
hükümeti tarafından hazırlanan bilgi toplumu ile ilgili yasa tasarısı, hukuki ya da
idari bir vekil gözetimi altında elektronik mesajların içeriğine erişimi de dahil
ediyordu. Bu tasarıyla servis sağlayıcıları şifreleme anahtarlarını Adalete
vermeleri yönünde zorlanarak şifre çözme (cryptologie)
yönetmeliğini tamamlanmak isteniyordu. İngiliz modeline dayalı düzenlemeİç
Güvenliğin Yönlendirilmesi ve Programlanmasına İlişkin Yasa tasarısı (“La loi
d’Orientation et de Programmation de la Sécurite Intérieure”) kesin olarak 29
Ağustos 2002’de kabul edildi. Bu tasarı, hükümetin gelecek beş yıl içindeki
yönelimlerini belirleyecek bir çerçeve yasasından müteşekkildir. Somut önlemlerin
bir çoğu, özellikle de enformasyon ağlarının gözlenmesiyle ilişkili olanlar,
bundan böyle Parlamento nezdinde görüşülen yasa tasarılarının konusu olacaktır.
Tasarı, operatörler ve internet sağlayıcıları tarafından saklanan veri
kayıtlarına polisin ‘on-line’ erişimine izin vermekte ve polis ve jandarma
dosyalarında veri kayıtlarının karşılaştırılmasını olanaklı kılmaktadır. Bu yeni
yasa, gündelik güvenliğe ilişki yasa ve Avrupa Konseyi’nin telekomünikasyon
sektöründeki verilerin korunması üzerine yeni yönergesiyle birlikte toplumun
gözetimi konusunda atılmış ek bir adımdır. Bu yasa telekomünikasyon operatöründen
veri talep etme yönündeki zorunlu geçişi sağlamıştır. Bu aşama
operatöre yöneltilen talebin adli erk tarafından kesin olarak yasallaştırılmasını
getirmektedir. Talebin görüşüleceği bir komisyonun oluşturulmasını gerektiren bu
dava usûlu, izahat prosedürüne uyulmasını gerektirir ve bu yöntemle, olasılıkla
ilkini takip edecek başvuruların önünü açmaktadır. Böylelikle savunma tarafının
hakları koruyan bu son duvarlar da yıkılmaktadır. Yasa, adli erke başvurma
gerekliliğini ortadan kaldırarak polisiye araştırmaları bilgilenme çalışmasına
yönlendirmede yeni bir adım daha atılmasını sağlamaktadır. 10 Temmuz
1991 tarihli yasanın 16 Temmuz 2002 tarihli uygulama kararnamesi, telekomünikasyon
iletişiminin gizliliği ilkesince korunan, şifre çözücü araç kullananların sahip
olduğu verilerin mahremiyetini tehlikeye atmaktadır. Servis sağlayıcılarından
“verilerin deşifre edilmesini öngören sözleşmeleri” uygulamaya; yani,
ürünlerinin içine “gizli kapılar” yerleştirmeleri istenmektedir. Onlardan
beklenen açıkça müşterilerinin anahtarlarının birer çiftine sahip olan “güven
timsallerine” dönüşmeleridir. Ayrıca 15
Kasım 2001 tarihli, gündelik güvenliğe ilişkin yasanın 30. maddesini içeren 7
Ağustos 2002 tarihli uygulama kararnamesi, şifreli bilgilerin ortaya çıkarılması
amacıyla oluşturulan bir teknik yardım merkezinin
kuruluşunu resmileştirmiştir. Bu yasa, şifre kırıcıların
çalışmalarının “hukuki bir karaktere sahip olmayacağını ve hiçbir iptal
işlemine maruz tutulamayacağını” belirterek polisiye çalışmanın hiçbir adli
denetime tabi kılınmamasını öngörmektedir. Amerikan yasası Amerikan yasası tam olarak hangi davranışların terör kapsamı altında olduğunu açıkça tanımlamamaktadır. Yasada yüz kızartıcı suçların terör kapsamına hangi koşullarda gireceği belirtilirken şu ibare yer almaktadır: “Devleti bilinçli bir şekilde sindirme ya da zorlama amacıyla etkilemek ya da baskı yapmak veya önceden devlet tarafından yapılmış operasyonlara misilleme çerçevesindeki suçlar terör kapsamına girer”. 40 suç belirlenmiş ama özellikle bilgisayarla ilgili olanlar hedeflenmiştir. Bir bilişim sistemine ya da devletle ilgili bir internet sitesine veya sağlayıcıya izinsiz girme anlamında bilişim korsanlığına giren her edim terörist eylem olarak adlandırılmıştır. Aynı şekilde bir bilgisayarın zarar verme amaçlı kullanılması da terör kapsamındadır. Yasa bütünüyle elektronik araçlarla gözetleme sisteminin kurulabilmesi adına bir çok yeni önlemden oluşmaktadır. Beraberinde, terörist olduğu düşünülen kişiyle ilişkide olduğu varsayılan birinin kullandığı tüm iletişim araçlarının dinlenmesine yasal zemin sağlamaktadır. İnternet
üzerinden dinleme yapılması çok kısa zamanda gelişmiştir. Birçok servis
sağlayıcısı Carnivore elektronik gözetleme
sisteminin yerleştirilmesi konusunda yönlendirildiklerini belirtmektedir. FBI
tarafından geliştirilen DCS 1000’in yerine oluşturulan bu sistem, diğer sistemlerden
farklı olarak elektronik postaların ve hatta bağlantı verilerinin toplanmasını
sağlamaktadır. 11 Eylül olaylarından önce bu sistem sadece bir hakimin verdiği
önşart sonrasında uygulanabiliyordu. 13 Eylül 2001’de, Senato’da ivedilikle
oylanan “Combatting Terrorist Act” (terörle mücadele yasası) çerçevesinde
güvenlik servisleri yukarıda belirttiğimiz zorunluluktan muaf tutuldular. İnternetin
gözetimi tam olarak “Patriot Act” (vatanseverlik yasası) ile yasallaştırıldı;
bununla birlikte FBI, Carnivore sistemiyle
bir servis sağlayıcısının ağına bağlanarak elektronik postaları izleme ve
yabancı güçlerle bağlantılı şüpheli kişilerin internette gezindiği ağları an
be an izleme yetkisini edindi. Bu bağlanma işlemenin yapılması için özel bir hukuki
onay yeterli görülmektedir. İstihbarat teşkilatlarının (CIA, Ulusal Güvenlik
Dairesi – NSA, Amerika Göç ve Vatandaşlık Servisi – INS ile diğer sivil ve askeri
gizli servisler) kendi aralarında bilgi alışverişi ve karşılaştırma yapabilmesi
için basitleştirilmiş prosedürler uygulamaya kondu ve yeni haklar tanındı. Bu
düzenlemeler ayrıca “önceden müdahaleci” bir tarzda bilgi toplanmasını da
yetkilendirmektedir. Bu tür araştırmalar herhangi bir hukuki müdahaleye tabi
olmaksızın ve hedeflenen kişinin haberi olmadan gerçekleştirilebilir. Bu tür
araştırmaların bu şekilde yasallaştırılmasıyla, aynı verilerin bu kişilerin
takip edilmesini gerektiren her durumda nihai olarak yeniden kullanılması
sağlanmaktadır. Terörle mücadele adı altında uygulanan bu tetkiklerle ilişkili
olarak yeni düzenlemeler, dinleme üzerindeki adli denetimi hafifletmekte, hatta
çoğunlukla kaldırmaktadır. İnternet jandarması Yeni ekonomi
piyasasında baskın olan Amerikan şirketleri gözetim içeren böylesi düzenlemelere
bütünüyle karşı çıkmaktadırlar. Buna karşılık, onları temsil eden Ulusal
Perakendecilik Federasyonu gibi kuruluşlar da internetteki cezai denetimin
arttırılması yönünde talepte bulunmaktadırlar. Bu talebe ve yasama erkinin
isteklerine cevap vermek üzere Amerikan mahkemelerine bilişim suçlarının takip
edilmesi amacıyla evrensel bir yetki verilmiştir. Adalet Bakanlığı, suçu işleyenin
milliyetiyle suçun işlendiği yere bakmaksızın bilişim korsanlığını takip etme
hakkını kendinde bulmaktadır. Takip edilen
suçların cinsi çok geniş ve belirsizdir. “Hacker” ve “korsan” kavramları
binlerce faaliyeti kapsayabilmektedir. “İnternetle ilgili temel bir suçun faili,
bilişim verilerini çalan, sitelerde küçük korsanlıklar yapan, pornografik resim
gönderen herhangi biri Amerikan otoriteleri tarafından izleneceği” için polisin
sahip olduğu inisiyatifin sınırları ve hakimin olası yorumu önem kazanmaktadır.
ABD’nin bir ülkeyi internet ağından çıkarma imkanı da bulunmaktadır. Somali için
iki ay süresince böyle bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Kasım 2001’de tek servis
sağlayıcı şirket olan Somali Internet Compagny ve ana telekomünikasyon şirketi
Al-Barakaat faaliyetlerini durdurmaya zorlanmıştır. Bu iki şirketin adları
halihazırda, terörizmi finanse ettiklerinden şüphelenilen organizasyonların
bulunduğu listede bulunmaktaydı. Amerika’nın inisiyatifi Elektronik
iletişimin dinlenmesini düzenleyen en yakın tarihli yasalar aslında geçmişte gizli
tutulmuş ya da çok büyük bir gizlilik içerisinde görüşmeleri tamamlanmış eski
tasarıların somutlaşmış halidir. Madrid’de 3/12/1995 tarihinde gerçekleştirilen
Avrupa Birliği-Amerika zirvesi vesilesi ile özellikle Avrupa'da ulusal güvenlik
servislerinin rolünün genişletilmesini sağlayacak bir anlaşma hazırlanmıştır. Bu
anlaşma Avrupa Birliği düzeyinde tartışılmaksızın, İçişleri Bakanları ve
Adalet Bakanları tarafından kabul edilmiştir. Ek bir vurgu olarak, anlaşmanın
20/12/1996 tarihli Komisyon toplantısında kabul edildiğini de belirtelim. Şubat
1997’de Avrupa Birliği’nin “güvenlik”ten sorumlu bir komisyonu uluslararası bir
telefon dinleme ağının kurulmasını gizlice kabul etmiştir. Bu proje, hiçbir zaman
herhangi bir Avrupa devletinin ya da Avrupa Parlamentosu’nun toplum özgürlükleri
komisyonununun denetimine sunulmamıştır. Proje, üye devletler tarafından 25/12/1995
tarihinde imzalanan ve gizli ibareli bir protokolün uzantısıdır (bkz.,
ENFOPOL, 1121-037/95). Avrupa
Birliği-Amerika ortak gözetim planı Maastricht Anlaşması’na aykırı bir şekilde
ilerlemektedir. Bu plan Avrupa Birliği üyesi 15 ülke ile UKUSA[3]
üyeleri dahil, toplamda 20 ülke düzeyinde müzakere edilmektedir. Bu grup kimseyi
haberdar etmemektedir; ne üye ülkeleri, ne Avrupa Parlamentosu’nu, ne de Avrupa
Birliği’nin İçişleri ve Adalet Bakanları Konseyi’ni. Bu müzakerelerin gizli
karakteri sadece ulusal parlamentoların ya da AB Parlamentosu’nun değil, aynı zamanda
geleneksel yasama erkinin de tasfiyesi anlamına gelir. Böylece karar alma erki,
memurlardan oluşan özerk gruplar tarafından polisin işlevini üstlenerek ve
Amerikalıların istediği şekilde çalışarak işletilecektir. Emperyal iktidarın dışavurumu Amerika’nın
gerçekleştirdiği rolün özgünlüğü yeni ekonomideki çok uluslu Amerikan
şirketlerinin hakim konumuyla ilişkilidir. İnternetle ilgili sıkıntılar da bir
süper güç olması nedeniyle öncelikli olarak Amerika'yı ilgilendirmektedir. İnternet
emperyal bir yönetimin kurucu öğesidir. Bu son
yasaların bir başka özelliği de, önceki yasa tasarılarının birbirinden görece
bağımsız ulusal inisiyatiflerce sonuçlandırılmasına karşılık, son yasaların
Avrupa Birliği ve G8 gibi uluslararası kurumlardan onay görmesidir. Bu uygulama
aslında yasaları, terör tehdidi asla yaşamamış olanlar da dahil, tüm devletler
arasında genellemeyi amaçlamaktadır. Bu son
yasama süreçleri terör saldırılarını önceden görmektedir. Bunlar, ulusal
devletlerin uluslararası zorunluluklara, yani asıl olarak Amerika’nın taleplerine
cevabıdır. Dolayısıyla, ABD’nin burada sahip olduğu konum güncel durumun bir
özgünlüğüdür. Terörle mücadele Amerika’nın emperyal idaresini kurmakta ve
iktidarın pratikteki iki özelliğini de kapsamaktadır: Hegemonya ve tahakküm. İletişimin
yasal yollarla izlenmesine ilişkin olarak, yakın tarihli metinlerin, yıllardır FBI
tarafından yapılan açıklamalara gönderme oluşturacak şekilde geniş bir cevap
niteliği taşıdığı söylenebilir. Amerikan polis teşkilatı, bilişim suçu içeren
herhangi bir durumda neredeyse çoğu ülkenin polis teşkilatını doğrudan örgütleme
imkanına sahiptir. ABD’nin, terörle mücadeleye ilişkin hukuki metinlerin içeriğini
etkilemekteki gücü, bu ülkenin iktidarın küresel çapta modernizasyonuyla ilgili
öncü rolü üstlendiğini doğrulamaktadır. ABD, ülkedeki polis kurumlarının
desteklenmesini güvence altına alarak çokuluslu sermayenin çıkarlarına hizmet
etmektedir. Bu çerçevede terörle mücadele yasaları ve onlarla bağlantılı hukuki
uygulamalar dünya pazarında ve küreselleşmiş, birey merkezli toplum üzerinde
Amerikan hegemonyasının yeniden üretimini garantilemeyi amaçlamaktadır. Terörle mücadele ve özel hayatın denetimi Terörle
mücadele internet gözetiminin damgasını vurduğu bir çerçevedir. Bu mücadele,
uygulama alanında yeni hukuki düzenlemelere anlam kazandırarak denetimin
gerçekleştirilmesine olanak sağlamaktadır. Terörle
mücadeleyi hedefleyen güncel yasaların, AB üyesi ülkelerde varolan önceki yasalarla
karşılaştırıldığında farklı oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü
gerçekleşmiş bir suça müdahale edecek bir önlem olarak değil, gerçekleşmesi
muhtemel suçu önleyici bir önlem olarak konulmaktadırlar. Belirli edimlere karşı
davranış geliştirmekten öte, potansiyel bir tehdidi önlemek üzere
hazırlanmışlardır. Toplumların bütününü hedefleyen bir gözetim sayesinde bu tür
bir tehdidin öngörülmesi söz konusu olmaktadır. Böylelikle terörle mücadele,
çoğunlukla 11 Eylül saldırılarından önce hayata geçirilmiş bu sistematik denetim
uygulamalarına geçerlik kazandırmaktadır. İngiltere’nin
yakın tarihte aldığı son önlemlere baktığımızda, telekomünikasyon
operatörlerine müşterilerinin mesaj kayıtlarını yedeklemeleri konusunda baskı
yapıldığını, ancak finansla ilgili suçların ve terörist grupların bu denetimden
sıyrılabildiğini görmekteyiz. Bu da bize, her türlü suç eyleminin önüne
geçilmesinden öte, aslında temel amacın genel bir gözetimi hayata geçirmekten ibaret
olduğunu göstermektedir. Hukuk devletinin yeni biçimi Bu yeni
düzenlemeler temel özgürlüklere saldırmakta ve anayasal meşruiyet ilkesine açıkça
karşı gelmektedirler.
Artık yargı kurumuna önemli bir yorumlama gücü ve özellikle de polis kuvvetlerine
neredeyse sınırsız eylem özgürlüğü sağlayan çerçeve yasalarından bahsetmek
söz konusudur. Ulusal yasama erkine veya Avrupa Konseyi’nin kararlarına temel
oluşturan uluslararası düzenlemelerin gizli olarak yürütülmesi meşruiyet ilkesini
içeriğinden tamamen soyutlamıştır. Deşifrasyon
yöntemlerinin tek elde toplanması ise cezai bir uygulamada korunması gereken orantı
ilkesinin açıkça çiğnendiğini göstermektedir. Gerçekte bu adım, polisiye
soruşturmaların, açıkça belirtilmiş hukuki uygulamanın dışına çıkarılmasına
ve polisin denetlenemez biçimde çalışmasına izin vermektedir. Bilişim suçlarına
karşı alınan yasal önlemler yasama erki karşısında yargı erkinin özerkliğine
işaret etmekte ve kendisini tek yetkili kılan polis gücünü onaylamaktadır. Bu cezai
değişiklikler devletin modern biçimi olarak önümüze konmaktadır. Servis
sağlayıcılarına, kullanıcıları hakkında veri bankaları kurmalarını dayatmak bu
yasaların temel amacı gibi görünmektedir. Ceza yasasına ilişkin düzenlemeleri,
yasaya oranla ayrıcalıklı konuma getiren bu uygulamalar son güncel eğilimle
bağdaşmaktadır. Bu tür bir fişleme sisteminin, özgürlükleri kısıtlayıcı
zaruretlere cevap oluşturmasının yanı sıra, ayrıca bu sistem hukuk devleti
biçiminin dönüşümüne işaret eden önemli adımların da kaydedilmesini
sağlamaktadır. Sistem, politik alandan ayrıştırılmış bir özel hayatın
mevcudiyetine, yani kendi kuruluş temeline saldırmaktadır. Toplumsal denetimin bir yansıması olarak özel olanın gözetimi Şimdiye
kadar varolan terörle mücadele yasalarının ulusal bir çerçevesi vardı ve belirli
şiddet olaylarının önüne geçme amacı taşıyorlardı. Oysa, terörle mücadeleye
ilişkin yeni önlemler ve internetin gözetimini içeren yeni hukuk metinleri doğrudan
uluslararası bağlamda ele alınmak durumundadır. Yeni yasalar, “risk” gruplarının
ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla önleyici bir eylem geliştirmeyi
gözeterek virtüel suça saldırmaktadırlar. Artık suç edimine karşı tepki eyleminin
yerini “önceden müdahaleci” bir eylem tarzı almıştır. Bu yasalar idari düzenden
daha çok, adli düzenle ilişkili olarak polisin işlevine destek vermektedir. Adli
polisin çalışması doğrudan ve kesin olarak düzenin korunması görevine
dönüşmektedir. Düzenin korunması ise temelde toplumsal denetimden ibarettir.
Uluslararası düzeyde terörle mücadele bağlamında alınan önlemlerin açığa
çıkardığı bu eğilim, ulusal düzeyde polis ve yargı alanında yürürlüğe konan
reformlarla desteklenmektedir. Söz konusu reformların kapsamı hukuk devleti biçimini
de içermektedir. Aslında
teröre karşı mücadeleyle sınırlı bu ulusal reformlar ve reformların küresel
çerçevesi politik alana yeni bir boyut kazandırmaktadır. Bu reformlar toplumsal
yeniden düzenleme sürecini tümüyle dıştalayarak, özel hayatın doğrudan yönetimi
temelinde politikanın müdahale alanını genişletmektedir. Politika, tüm muhalif
hareketlere karşı önleyici bir yıkıcılığı işletilerek birey toplumunun bir
“yönetişim” aracı gibi konumlandırılmaktadır. Toplumsal olanın özgünlüğü
inkar edilerek, toplumsal olan piyasaya, toplumsal ilişkilerin metalar arasındaki
ilişkilerce dönüştürülmesi eylemine indirgenmiştir. Yazarın
makale referansları çıkarılarak basılmıştır. Orijinali için, bkz. Jean Claude
Paye, “Lutte antiterroriste et contrôle de la vie privée”, Multitudes, no. 11, hiver 2003;
http://www.samizdat.net/multitudes Çeviren:
Elif Sinirlioğlu CONATUS
Çeviri Dergisi Yıl 1 Sayı 1 (Şubat Mayıs 2004)
[1] Bilgi iletişim teknolojilerine
dayalı ekonomi. (ç.n.) [2] Başbakanlık görevini Jospin’den
devralan Raffarin’in kurduğu, halen bugün de yönetimi sürdüren hükümet. (ç.n.) [3] Amerika, İngiltere, Kanada,
Avusturalya ve Yeni Zelanda. UKUSA ülkelerinin istihbarat birimleri arasındaki
işbirliğe ve dinleme ağına Almanya, Japonya, Norveç, Güney Kore ve Türkiye gibi bir
dizi ülkenin birimleri de katılmaktadır. Çin örneğinde olduğu gibi, kimi ülkeler
ise sadece UKUSA istasyonlarını konuşlandırmaktadır. (ç.n.)
|