mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu |
BURJUVA SÖZCÜLERİNDEN İNCİLER... 6 Eylül 2003 Çalışma Grubu |
Yarından başlayarak tüm dünyada kapitalizmi ve bu sistemin motor gücü konumunda olan Dünya Ticaret Örgütünü protesto etmek ve işçilerin ezilmediği, köylülerin yoksullaşmadığı gerçek özgürlükler ve eşitliğin egemen olduğu başka bir dünyanın mümkün olduğunu gözler önüne sermek isteyen milyonlarca protestocuya ilişkin burjuvazinin temsilcilerinden ilginç bir yorum: “Dünya ticareti mükemmel değildir. Zaten mükemmel olsaydı onu düzeltmeye uğraşan (!) bir WTO da olmazdı. Yağmur yağdığında da bazı yerleri sel basar ama bu, yaşamsal bir ihtiyaç olan yağmurun kötü bir şey olduğunu göstermez!” Evet, bu ilginç “değerlendirmeyi” yapan ABD Santa Monica’da bir Think-Tank olarak faaliyet gösteren Milken Institute’un araştırmacısı Susanne Trimbath. Dünya burjuvasinin sözcülüğünü üstlenmiş olan bu kurumlar benzer yorumları son dönemde oldukça sık yapmaya başladılar. Yorumdaki yağmur, fayda ve zarar ilişkisinden yola çıkacak olursak, yağmur ve benzeri diğer doğa olaylarının dünya halkları üzerinde son derece yıkıcı etkileri olmasına karşın yararlarının inkar edilemeyeceği açıktır. Fakat, kapitalizm bir doğa olayı değil, ekonomik bir sistemdir. Kaldı ki doğa olaylarının yıkıcı etkilerinin bile farklı bir sistemde minimize edilmesi hatta tamamen önlenebilmesi mümkündür. Örneğin, sellerle su altında kalan binlerce dönüm toprağın geçici bir süre ile üretim dışında kalması ve toprak üzerindeki mahsulün yok olmasının yaratacağı yıkım, mülkiyetin kollektif bir hak olduğu bir dünya sisteminde eşit olarak paylaşılacağı için açlık ve yokluk yaratamayacaktır. Başka bir deyişle yağmur vb insanlık için vazgeçilmez kaynakların yarattığı doğa olaylarının bugün bazı toplumlarda yıkıcı sonuçlar yaratmasının nedeni de kapitalist sistemin bizzat kendisidir. (Friday, September 5, 2003, San Francisco Chronicle – Protesters prepare to decry globalization) Bundan iki yıl kadar önce benzer bir yorum da AB Komisyonu Ticaret Komisyoneri Pascal Lamy tarafından yapılmıştı. Brüksel’de basına açık bir toplantı sırasında kendisine yöneltilen “Küreselleşme bir nimet mi yoksa bir felaket midir?” sorusuna P.Lamy şu yanıtı vermişti: “Hangi coğrafyada yaşadığınıza ve daha önemlisi hangi sosyal sınıfa mensup olduğunuza bağlı”. Her ne kadar aman vermez bir kapitalizm ve küreselleşme savunucusu olsa da Lamy, bu yorumunda hiç değilse doğruyu olduğu gibi ortaya koymuştu. Ülkemizdeki liberaller de bu konuda Avrupa ve Amerikalı teorisyenleri aratmayacak konumda. “Küreselleşmeyi çok seviyorum, bu sayede Sivas’ın Zara’sındaki yurttaşımız artık Nepal’de üretilmiş ceketi satın alıp, giyebiliyor...” (Ekonomist ve Gazeteci Cüneyt Ülsever) “Küreselleşme sayesinde Türkiye’de üretilmiş hurda otomobilleri kullanmaktan kurtuldum. Artık, Avrupa’da üretilen sağlam ve lux otomobilleri kullanabiliyoruz.(Ekonomi Profesörü Eser Karakaş) Yukarıdaki incilerin tamamında memnuniyetin, kapitalizmin
sınıflı bir sistem olmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Pascal Lamy, bu sistemi
seviyor çünkü o, kendini sermaye sınıfının bir parçası olarak tanımlıyor.
Türkiye’den C.Ü ve E.K da bu sistemden çok memnun. Ama, bu değerlendirmelerinde ne
Nepal’de ceket üreten işçilerin ne de Avrupa’da otomobil fabrikalarında çalışan
işçilerin konum ve koşullarına asla yer vermiyorlar... Aslında, bu işçilerin
konumlarının ekonomi küreselleşmeseydi de pek farklı olmayacağı bilinmeli. Başka
bir deyişle, burada savunulan Türkiye veya herhangi bir ülkede hurda otomobillerin
üretilmesi ya da Sivas-Zara’dakilerin Nepal’de üretilen ceketleri giyememeleri
değildir elbette. Ama, ürün kalitesinin hurda denecek düzeyde düşmesinin bir maliyet
meselesi olduğu, ulusal ölçekte, dünyayla rekabet etme hazırlığı yapan yerli
sermayenin birikiminin de başka bir yolunun bulunmadığı, asıl sorunun sermaye
birikimini bir gereklilik olarak zorlayan kapitalist sistemin bizzat kendisinin olduğu,
kapitalizmin küreselleşerek kar hadlerini arttırmasının da ulusal birikim modelinin
küresel ölçeğe çekilmesinden başka bir şey olmadığının ve bu nedenle sorunun
tümüyle sınıflar arası bir çatışma olduğunun unutulmaması gerekiyor. MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu |