mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu | |||
BOLİVYA RAPORU Hazırlayan: OYA ÖZGÜVEN - Çalışma Grubu 5 Aralık 2003
|
|||
“Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin...... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi!” Ernesto “Che” Guevara 18. yüzyılın ortalarına kadar zengin gümüş madenleri ile Avrupalı bankerlerin ve İspanyol krallığının sermaye birikimine büyük katkıları olmuş bir coğrafyada, 19. yüzyıla kadar birçok Latin Amerika ulusu gibi bir İspanyol sömürgesi olan Bolivya (o zamanlardaki adıyla Yüksek Peru) 1825 yılında adını ulusal kurtuluş savaşçısı Simon Bolivar’dan alarak bağımsızlığına kavuştu. Daha sonra Pasifik Savaşı olarak adlandırılan bir savaşın sonunda (1879) Pasifik okyanusuna olan kıyısını da Şili’ye terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta, görünümde kazanan Şili olsa da asıl kazanan İngiliz işadamı John Thomas North oldu. Savaş sayesinde Peru ve Bolivya’dan kazanılan topraklara yerleşen North, o günlerde Avrupa’da gübre sanayiinde kullanılan zengin sodyum-potasyum nitrat madenlerini ele geçirdi1. 20. yüzyılda ise Bolivya uluslar arası piyasayı kalay madenleri ile besledi. Andy Warhol’u ünlü yapan konserve tenekeleri Bolivya madenlerinden gelmekteydi. Hem de asbestli maden ocaklarında ciğerlerini yok eden, emeği ucuz maden işçilerinin kanları, canları ile çıkardıkları kalay madenlerinden1. İkinci dünya savaşında da Bolivya, yine yok denecek ücretler karşılığında çalışan maden işçilerinin çıkardığı değerli mineralleri (kalay) değerinin onda birine satarak dünya piyasasına hizmet etti. Elbette ki madenin sahibi Simon Patiño adındaki varlıklı bir işadamı idi. 1952 devrimi ile birlikte stokları zaten tükenme noktasına gelmiş olan kalay kamulaştırıldı1. Günümüze gelince, Bolivya halen Latin Amerikanın en yoksul ülkelerinden birisi, hem de kendisi için 600 yıl boyunca yetebilecek seviyede olduğu söylenen petrol ve doğalgaz rezervlerine rağmen. Kuşkusuz bu aslında nüfusunun % 70 ini oluşturan Amerikan yerlilerinin ve işçilerinin paylaştığı bir yoksulluk. Bu arada nüfusun yaklaşık olarak %30 u Quechua, % 25 i Aymara yerlileri, % 30 u beyaz ve yerlilerden oluşan melezler ve % 15 i İspanyol asıllı beyazlardan oluşmaktadır. Tüm yoksulluğuna rağmen bunu bir kader olarak kabul etmeyen Bolivya halkı 21. yüzyılda, bugün bir kez daha bu döngüyü değiştirmeye çalışıyor. Sanayisi gelişemediğinden günümüzde daha çok yoksul, topraksız köylü hareketleri olarak devam eden mücadeleleri, geçtiğimiz yüz yıl içerisinde özellikle 1952, 1970-71 ve 1985 yıllarında maden işçilerinin örgütlü olduğu ve anılan dönemlerde Amerika kıtasının en güçlü sınıf sendikası olan Bolivya Sendikalar Konfederasyonunun (COB) mücadelelerine de tanıklık etti. Aslında yoksulluk ve onunla mücadele geleneği yalnızca Bolivya halkının değil tüm Latin Amerika halklarının ortak özelliği. Bu nedenle son olayları değerlendirmeden önce geçtiğimiz yüzyılda Latin Amerikanın sosyal ve siyasal durumuna, ayrıca yine geçtiğimiz yüzyıldaki küresel ve bölgesel ekonomik gelişmelere bakılmasında yarar var.
I) LATİN AMERİKADA
GERİLLALAR2: Latin Amerika’da gerilla savaşlarının oldukça eski bir geleneği vardır. Tarihsel örneklerin ilki olarak, 18.yy da yerlilerin Tupac Amaru’nun önderliğinde, istilacı İspanyollara karşı verdiği çete savaşları sayılabilir. 1910 yılında Meksika Devriminde de Pancho Villa ve Emiliano Zapata, eylemlerini çete savaşlarıyla yürüttüler. 1920 lerde ve 1930 larda Nikaragua’da Sandino ve Brezilya’da “Prestes Kolu” nun başındaki Luis Carlo Prestes, gerilla önderleri olarak efsaneleşmiş bir üne sahiptir. Ancak gerilla savaşı sürecinin doruk noktası 1959 yılındaki Küba devrimi oldu. Gerilla savaşı bu devrimle en somut ürünü verdi ve kıtadaki ilk sosyalist devlet doğdu. Küba devriminden önce Güney Amerika’da sol mücadele, birbiriyle iç içe geçmiş üç ayrı yol seçti; halkçılık, ulusçuluk ve komünizm. Halkçı eylem 1930 larda iki öncü örnekle ortaya çıktı: Peru’da Victor Raul Haya de la Torre’nin Amerikan Devrimci Halk Birliği (APRA) ve Venezuella’da Romulo Betancourt’un Demokratik Eylem’i (AD). Bu iki parti komünist eylemin mücadele ilkelerini inkar etmekle birlikte, Marxizm’den ilhamlanmış ve kendilerini “antiemperyalist”, “ABD ye ve oligarşiye karşı” olarak tanımlamışlardır. Birkaç yıl içinde halkçılık gelişmiş ve çok büyük bir kitle eylemi durumuna gelmiş, 1945 de AD Venezuella’da iktidara gelirken, APRA da Peru’da hükümet ortaklığına girmeyi başarmıştır. Ancak sağ çok güçlüdür ve her iki ülkede de ordu yönetimi ele geçirir. Bu darbelerden sonra ne APRA ne de AD eylemlerini gizli yollardan sürdürebilirler. Baskı onları sertleştireceğine ödün vermeye, uzlaşmaya, hatta sağcı bir tutum almaya iter. 1955 lerde her iki parti de ılımlı ve gerici ilkeleri benimseyen iki parti olarak yeniden politika sahnesine döndüler. Ulusçu ideoloji ise 1940 ile 1950 yılları arasında siyasal uygulama alanına girdi. 1944 yılında Guatemala devrimiyle başlayan uygulamanın ikinci halkası 1946 yılında Arjantin’da Juan Domingo Peron’un başa geçmesiyle oldu. Bu akım 1950 yılında Brezilya’da GetulioVargas’ın seçimleri kazanmasıyla büsbütün güçlendi. Ulusçu ideolojinin bu başarılı yükselişi 1952 de Bolivya’da Ulusçu Devrim Eylemi’nin (MNR) zaferi ile tamamlandı. Örgütlenme açısından ulusçu akım, halkçı akımdan daha düzensizdi. Ortak bir ideolojisi yoktu. Çeşitli deneyler, birbirinden kopuk olarak faydacı bir temele dayandırılmaktaydı. Ulusçu akım yalnız Guatemala’da ilerici bir tutumla kendini var etti. Diğer üç ülkenin zaman zaman Nazizm’e yatkınlıkla suçlandığı bile oldu. Ulusçu akımın faydacı ve tutarsız özelliklerine rağmen önemli işler başardığı da söylenebilir. Bunlar arasında Guatemala ve Bolivya’da toprak reformu, Arjantin’de demiryollarının millileştirilmesi ve sanayileşmede atılan önemli adımlar, Bolivya’da kalay işletmelerinin millileştirilmesi, Brezilya’da devlet eliyle bir petrol şirketinin kurulması sayılabilir. Ancak ulusçuluk akımının yaygın olduğu dönem ABD’nin müdahalesi ile 1954 yılında sırasıyla önce Guatemala’da daha sonra Brezilya ve Arjantin’de sona erdirildi. Bu genel yıkımdan bir tek Bolivya kurtulabilmişti. Ama bu zafer de bir işe yaramayacak, MNR yönetimi, otoriter, yetersiz ve çürümüş bir rejime dönüşecek ve 1964 yılında gerici bir eylem sonucu yıkılana dek bu tavrını sürdürecekti. Kominist harekete gelince, bu akımı diğer iki akımdan ayıran özellik belli bir yükseliş ve çöküş aşamasından geçmeyip, tarihin bazı dönemlerinde yaygınlaşmakla birlikte Latin Amerika’nın hiçbir ülkesinde yönetimi ele geçirememiş ve bir “azınlık eylemi” olmaktan kurtulamamış olmasıydı. Rusya’daki Ekim Devriminin etkisiyle Latin Amerika’da birçok komünist parti kurulmuş ancak, parti kapatmalar veya kendiliğinden sönümlenmeler nedeniyle etkinliklerini sürdürememişlerdir. Kıtadaki koninist akımlara yöneltilen en büyük eleştiri, akımın yapısının bürokratik olduğu biçimindeydi. Bu eleştiriler, Partilerin gerçek sınıf partileri olmaktan çok Moskova’nın güdümündeki görevliler topluluğu olduğuna kadar uzanıyordu. Latin Amerika komünist partilerinin bu yüzden iki büyük yanlışa düştüğü söylenir: Partilerin -sol kanadın diğer güçlerden kopması sonucunu doğuran- katılığı ve Komintern’in stratejik şemalarını Latin Amerika gerçekliğine uygulamakta gösterdikleri esneklikten uzak dogmatizmi. Aynı süreçte, bu partilerin öteki sol güçlerle kendi aralarına koydukları mesafenin, komünist partileri çok daha sağdaki güçlerle işbirliğine ittiği örneklere bile rastlanmıştır. Bunlardan bazıları, Küba komünist partisinin İkinci Paylaşım Savaşı sırasında anti-faşit strateji çerçevesinde diktatör Batista ile ittifak yapması, ancak sonra yine muhalefete geçmesi, Brezilya Komünist Partisinin, Estado Novo’nun faşist tutumuna karşı Getulio Vargas’la ittifak kurması, ama Vargas ulusçu akım evresine geçince ona karşı mücadele etmiş olmasıdır. Arjantin’de de komünist parti Peron’a karşı savaşmak üzere büyük toprak sahipleriyle ittifak kurmuş, Bolivya’da ise komünistler ilk MNR hükümetini devirmek üzere kalay krallarıyla ortak cephe kurmuşlardır. Bu tür hatalar, yalpalamalar ve karar değiştirmeler kıtanın hemen her yerinde görülmüştür. 1950’yi 1960’lara bağlayan on yılın sonunda Latin Amerika, diktatörlüklerin kara lekeleriyle kaplıydı: Haiti, Santa Domingo, Nikaragua, Paraguay, Guatemala, Venezuella. Arjantin’de rejimi elinde tutan sınıf büyük toprak sahipleri, Guatemala’da ABD tekellerinin işbirlikçi uzantıları, Brezilya’da tarım ürünleri ihracatçıları, Meksika ve Bolivya’da ise sürecin yarattığı yeni sosyal sınıflardı. İki yıl içinde Küba’da ki devrimci kasırga hızla amacına ulaştığında Latin Amerika’da siyasal ortam bu durumdaydı. Küba’dan esinlenen 4 ülkede; Panama, Nikaragua, Dominik ve Haiti’de ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırıldı. Castro’nun “Devrimler ihraç edilemez” savına karşı “Che” Guevara 1960 da yayımladığı “Gerilla Savaşı” kitabında yer verdiği gibi bunun başarılabileceğine inanmaktaydı. Bu yıllarda aşırı bir Castro’culuk bütün Latin Amerika’ya yayıldı ve ardından acı ve stratejik sonlarla etkisini kaybetti. Bu ülkelerin en belli başlıları Venezuella, Guatemala, Peru ve Kolombiya’dır. Bu arada “Che” Latin Amerika’da yeni devrimci eylemlerin örgütlenmesi için 1965 eylülünün son günlerinde Küba’daki bütün görevlerinden istifa ederek ortadan kayboldu. “Che” yeni devrim için Bolivya’yı seçmişti...
Bolivya stratejik konum olarak Güney Amerika’nın göbeğinde yer almaktadır ve Peru, Şili, Paraguay, Arjantin ve Brezilya’ya sınırları vardır (Bakınız Şekil 1). Che’nin düşüncesi bu ülkede başarılacak devrimin tüm Güney Amerika’yı sarabileceği yönündeydi. Ama siyasal açıdan durum biraz farklıydı ve “Che” nin mücadele alanı olarak seçtiği Oriente, 1953 toprak reformundan hayli kazançlı çıkmış Bolivya’nın önemli bir tarım bölgelerinden biriydi. Ülkedeki asıl devrimci güç olan maden işçileri ise Oudorde Oldo Piaro’da toplanmışlardı. Bugün Marxistlerce “tarihi bir hata” olarak nitelendirilen Che’nin bu maden işçilerini mücadeleye sokmak yerine kır gerilla savaşına köylülerle başlamasının gerçek nedenleri ise hiç bir zaman tam olarak bilinememiştir. Hareket, zaman zaman geçici başarılar kazansa da çok yetersiz sayıdaki gerilla ile zor koşullarda, 1967 ekim ayına kadar sürer ve 8 ekimde yaralı olarak ele geçirilen “Che” nin ertesi gün öldürülmesiyle sona erer. Che’nin ölümüyle kır gerillası hareketi büyük bir yara almış ve Bolivya dışındaki ülkelerde de özellikle Guatemala, Kolombiya ve Venezuella’da partizanlar mücadeleyi bırakmamakla birlikte yarı ölü bir döneme girmişlerdir. Kırlardaki genel başarısızlığa tepki olarak şehir gerillacılığı kuramı geliştirildi ve bu kuramın eylem alanına döküldüğü başlıca ülkeler Brezilya, Arjantin ve Uruguay oldu. Bu konudaki son söz Latin Amerika’da devrimci eylemlerin halkçılık ve ulusçuluğun başarısızlığına tepki olarak doğduğu ama kendisinin de siyasi ve askeri alanda bir dizi başarısızlıkla karşılaştığı biçimindedir. Ancak bu dönemin dinamik bir dönem olduğu, sonuçları arasında Şili’de bir sosyalist devlet başkanı olan Allende’nin işbaşına gelmesine kadar varan bir dizi olumlu sonuçları da göz ardı edilmemelidir. Kolombiya ve Uruguay’da oligarşik düzenlerin kısa bir sürede parçalanması, Peru’da ilerici askeri bir rejimin doğuşu, buna benzer kısa süreli bir deneyin Bolivya’da da görülmesi de örnek olarak sayılabilir. Latin Amerika’daki gerilla hareketlerinden bazıları siyaset
sahnesinden çekilmiş, bazıları politik çevrelerle barış imzalamış veya politikaya
atılmış olmalarına rağmen halen Meksika, Kolombiya ve Peru’da gerilla hareketini
sürdürmekte olan gruplar mevcuttur.
II) LATİN AMERİKADA
EKONOMİK VE SİYASAL GELİŞMELER: Dünyadaki neoliberal akımın ilk deneylerinin uygulamaya koyulduğu Latin Amerika’nın halkları ekonomik, politik ve sosyal dengesizliklerle neoliberalizmin bedellerini ağır ödeyenler arasında baş sıralarda yer almaktadır. Şikago’lu ekonomist Milton Friedman tarafından öne sürülen ve kapitalizmin “bırakınız geçsinler” aşaması olarak nitelenebilecek olan bu akım ilk kez 1973’den 1989’a kadar iktidarı elinde tutan Şili’li Diktatör Augusto Pinochet tarafından uygulamaya koyulmuş ve sosyal güvenliğin özelleştirilmesi, sabit gelirlilere vergi uygulaması (a flat income tax rate), vergi indirimlerinin kaldırılması (özellikle çalışanlar ve yoksullardan) ve okul harçlarının arttırılması (promoting school vouchers) ile “Şili Mucizesi” olarak takdim edilmiştir. Aynı zamanda tüm sendikal hakların, asgari ücret uygulamasının, devlet emeklilik sisteminin ve zenginlerden alınan vergilerin terk edildiğini de söylemek gerekir. Devletin sosyal hizmetlerinin kapatıldığı, Kamu İktisadi Teşekküllerinin özelleştirildiği bu dönem binlerce emekçinin işten atılması demek olduğundan işsizliğin %4 den %22 ye çıkması, %20 olan yoksulluk düzeyinin ikiye katlanması ve reel ücretlerin %40 azalması ile Şili halkının kitlesel protestolarıyla sonuçlanmıştır.3 Latin Amerika’daki diktatörlüklerin sona ermesi yerlerini liberal demokratik (?) rejimlere bıraktı. Sol hareketlerin diktatörler tarafından parçalanıp etkisiz hale getirilmeden neoliberal politikaların Şili veya Arjantin’de (Carlos Menem yoluyla) uygulanabilmesi imkansızdı. Sovyetler Birliğinin çözülmesi ve soğuk savaşın ABD nin zaferi ile sonuçlanması, zamanlama olarak Latin Amerika’daki Sandinistaların bozguna uğratılması (1990) ve El Salvador (1992) ve Guatemala (1996) daki darbeler (end of rebellions) ile çakışmaktadır. 1994 Meksika krizinin (Peso Crisis) neoliberalizm balonunu söndürmesine meydan vermemek için ABD tarafından hızla müdahale edilmiş ve olay geçici bir yenilgi olarak tanımlanmıştır. Brezilya da, 1994 de Fernando Enrique Cardoso’nun işbaşına geçmesi ile Latin Amerika Konsensüsü içerisinde yerini almıştır. Meksika’daki Demokratik Devrim Partisi (PRD), Uruguay’daki Genişletilmiş Cephe, Brezilya’daki İşçi Partisi (PT) ve El Salvador’daki Farabundo Marti National Liberation Front (FMLN) güçsüzlükleri nedeniyle bu saldırı politikalarına karşı direnememişler, sendikalar ise artan işsizlik, esneklik ve kuşkulu işveren ilişkilerine karşı savunma konumuna geçmişlerdir. Yeni mücadele odaklarının taleplerindeki kısıtlamalardan “Yeni sosyal hareketler”ortaya çıkmıştır3. Bir diğer önemli nokta da dünya kapitalizminin içinde bulunduğu krizdir: uzun süren ekonomik genişlemeyi uzun süren ekonomik durgunluk izler. Clinton’un Bush’a devrettiği Latin Amerika 1930’lardan beri en büyük krizini yaşamaktadır. Kırılgan ekonomik yapıya sahip ülkelerde sosyal yapılar, halkların temel sosyal hakları parçalanmakta olup Arjantin, Haiti, Uruguay, Nikaragua, Peru, Paraguay, Venezüella, Bolivya, Kolombiya, Ekvator’da gerçek veya potansiyel krizler yükselişe geçmektedir3. 1994 Meksika krizi liberalizme karşı Meksika’nın Chiapas dağlık yöresindeki Zapatistaların toprak mülkiyeti talebine dayalı çıkışı, topraksız Brazilya’lılar, Ekvator ve Bolivya’daki yerlilerin köylü hareketleri ve birçok ülkelerdeki özelleştirme karşıtı hareketler gibi ilk uluslar arası protestolarla çakışmaktadır; Porto Alegre sosyal forumları bu hareketlerin buluşması ve işbirliği için bir fırsat oluşturmuştur3. Küresel ve Bölgesel Ekonomik Oluşumlar: Latin Amerika ülkelerinin tamamı Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi olup, kıtada yürürlükte olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA)ABD, Kanada ve Meksika arasında, Arjantin, Paraguay, Brezilya, Uruguay, Bolivya ve Şili den oluşan 6 Latin Amerikan ülkesi arasında oluşturulmuş olan MERCOSUR ticaret bloğu ile müzakereleri halen devam eden uluslar arası ticaret anlaşmaları, Amerikalar Arası Serbest Ticaret Bölgesi (FTAA), ve Orta Amerika Serbest Ticaret Antlaşması (CAFTA) çalışmaları sürdürülmektedir. Şimdi bu oluşumların Latin Amerika’daki izdüşümleri özetle aşağıda verilmiştir. DTÖ: Bilindiği gibi DTÖ’nün Cancun’da gerçekleştirilen son bakanlar konferansında başını Brezilya’nın çektiği G21 (veya El Salvador ile G224) bloğunun başarısı sayılabilecek gelişmeler DTÖ Doha Roundunun en azından şimdilik askıya alınması ile sonuçlandı. G21 i oluşturan ülkeler arasında Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Arjantin, Venezüella, Küba, Kolombiya, Peru, Şili, Bolivya, Kosta Rica, Guatemala, Paraguay, Meksika ve El Salvador yer almakla birlikte bunlardan El Salvador daha WTO toplantısının sonunda ayrıldığını deklare etmiştir4. Ayrıca ABD nin tek tek ülkelerle yaptığı görüşmeler sonucunda Colombia, Guatamala ve Costa Rica da G21 den ayrıldıklarını açıkladılar (Bkz. Bülten 73, www.antimai.ogr). NAFTA: Anlaşma 1.01.1994 yılında yürürlüğe girdi. Taraf ülkeler: ABD, Kanada ve Meksika. NAFTA kapsamında, söz konusu üç ülke arasındaki ticaret ve yatırımlar liberalize edilmiş, ilk kez olarak yabancı şirketlere, anlaşma ülkelerini uluslar arası tahkim kurullarında tek taraflı olarak dava etme hakkı tanınmıştır. 1994-2001 yıllarında yatırımcıların ABD, Kanada ve Meksika hükümetlerine karşı açtığı yüzlerce tahkim davası bulunmakta olup; bu davaların hemen hepsinde yatırımcılar kazanmış, devletler ise kaybetmiştir(www.antimai.ogr). Meksika’da 1990 ların ortasından itibaren NAFTA ve neoliberalizasyona karşı gösteriler sürmektedir. Geçen ocakta 100,000 den fazla Meksikalı çiftçi NAFTA hükümlerince ABD tarım ürünlerinin Meksika’ya girişini protesto etmiştir. Meksikalı çiftçi organizasyonları, koruyucu tarife koyulmadığı taktirde ABD nin desteklenmiş tarım ürünleri ithalatıyla mücadele edemeyeceklerini söylemekte, her yıl 600 çiftçinin mesleği terk ettiğini belirtmektedirler. Sendikalarca da desteklenen tarım grevlerinin ardından geçen eylülde hükümet ile çiftçi koalisyonları arasında tarım desteklerinin arttırılacağına ilişkin bir anlaşma imzalanmıştır. Ancak hükümet sözcülerinin tarım sektörünün NAFTA ile ilişkisi olmadığı iddiaları üzerine bir grup çiftçi NAFTA görüşmeleri yenileninceye kadar mücadeleyi sürdürme kararı alarak anlaşmayı imzalamadılar5. MERCOSUR: 6 Latin Amerika ülkesi arasında oluşturulan bir serbest ticaret bloğudur (26 Mart 1991) Üye ülkeler: Arjantin, Paraguay, Brezilya, Uruguay, Bolivya ve Şili. MERCOSUR ülkeleri, bu yeni bloğun oluşumundan itibaren yatırım ve ticaret rejimlerinde önemli değişiklikler yapmış ve kendi aralarındaki ticarete uygulanmakta olan sınırlayıcı kuralları kaldırmışlardır. (www.antimai.ogr). Son zamanlarda ABD ve AB hegemonyasına karşı bir alternatif olarak görünen bu bloğun genişlemesi (Venezuella’nın da alınması gibi) ve güçlendirilmesi gündeme alınmış görünmekle birlikte özellikle AB’nin, Mercosur Bloğu üzerindeki nüfuzu oldukça yüksektir ve AB, Mercosur Bloğunu ABD’ye karşı Latin Amerika’daki en önemli kozu olarak görmektedir5. Bunun yanı sıra bölgede ayrıca ABD’nin, kendi şirketlerinin hegemonyasını kurmak için başlattığı ve 2005 yılında tamamlamayı hedeflediği FTAA’ya karşı Avrupa Birliği sermayesi tarafından atılmakta olan bazı adımlar da bulunmaktadır. Bu anlamda AB, zaten ilişki içinde bulunduğu Mercosur üyelerine, önce MERCOSUR-AB Sermaye Bloğunu (MEBF) ardından da Güney Amerika’da liberalizasyonu derinleştirme görevini vermiştir. MEBF, önümüzdeki günlerde MERCOSUR’a üye Latin Amerika devletlerinin Hükümetleriyle kuralsızlaştırma, piyasalaştırma ve özelleştirmelerin hızlandırılması için yoğun müzakerelere başlayacak.(Bülten 72, www.antimai.ogr ). FTAA: İlk toplantısı 1994 yılında Miami’de yapıldı. Bu bölgesel serbest ticaret anlaşması kapsamında ABD, Kanada ve Meksika’nın yanı sıra bütün Latin Amerika ülkeleri de dahil olmak(Küba hariç) üzere toplam 34 ülke var. NAFTA Anlaşması örnek alınarak hazırlanan taslak anlaşma metni, MAI anlaşmasının da hemen hemen bütün hükümlerini kapsıyor. Anlaşma dizaynı sürecinin 2005 yılında tamamlanması hedeflenmekle birlikte DTÖ Cancun görüşmelerinin tıkanması nedeniyle Doha Roundu takviminin uzamasıyla eşzamanlı olarak FTAA nın da 2005 yılında tamamlanamayacağı öngörüler arasında.(www.antimai.ogr). Ayrıca Latin Amerika’daki çoğu politik yapıdaki protesto ve grevler de bu takvimin uzaması için bir neden olarak gösterilmekte. Latin Amerikan ülkeleri arasında FTAA nın kendi istedikleri gibi sonuçlanmadığı taktirde bu bloktan ayrılma tartışmaları da mevcut5. CAFTA: Orta Amerika Serbest Ticaret Anlaşması müzakere süreci ilk kez Nikaragua, Honduras, Panama, El Salvador ve Kostarika arasında 2002 yılında karar altına alınmıştır. CAFTA raundunun bu yıl başlatılması planlanıyordu. Gerek Cancun gerekse CAFTA sürecine karşı bir muhalefet örgütlenmesini öngören Nikaragua Bağımsız Ulusal Üniversitesi Ruben Dario kampusu 3-4 Haziran tarihlerinde başkent Managua’da konuyla ilgili bilimsel bir konferans düzenledi. Bu konferansın ardından 21-23 Temmuz tarihlerinde de Honduras’ın başkenti Tegusigalpa’da bir başka forum düzenlendi. Bu toplantıları örgütleyecek gruplar kendilerine “Orta Amerika Bloğu” adını vermişler ve içlerinde CAFTA karşıtı platform, Honduras Halk Muhalefeti, Honduras-Özelleştirme karşıtı sosyal koordinasyon, Guatemala-Başka bir dünya mümkün isimli örgütlenmeler bulunuyor (Bülten 68 www.antimai.ogr). Halihazırda tarımda liberalizasyon müzakerelerine devam eden CAFTA ülkelerinin liderleri bu anlaşma kapsamında hizmetler, fikri ve sınai mülkiyet hakları, sınai ürünler alanlarında da liberalizasyon öngörüyor. El Salvador’da da bu müzakereleri durdurabilmek için örgütlenme ve mücadele devam ediyor (Bülten 69 www.antimai.ogr). III) BOLİVYA Bolivya Latin Amerikanın en yoksul ve en az gelişmiş ülkelerinden birisi olup yüzölçümü 1,098,580 km2, nüfusu 8,586,443 (Temmuz, 2003 de tahminen), fert başına yıllık ortalama geliri 2,500 $ (2002 tahminen) ve yurtiçi hasılanın (GDP) sektörlere göre dağılımı yine 2002 tahminlerine göre % 20 tarım, % 20 endüstri ve % 60 hizmet sektörlerindedir. Ülkenin doğal kaynakları; kalay, doğal gaz, petrol, çinko, tungsten, antimon, gümüş, demir, kurşun, altın, kereste ve hidrolik güçtür (hydropower). Tarım ürünleri soya fasulyesi, kahve, koka, pamuk, mısır, şekerkamışı, patates ve kerestecilik, ve sanayi kolları; madencilik, petrol ve doğal gaz, gıda ve meşrubat, tütün, el sanatları ve tekstildir6 . Latin Amerikanın bu yoksul ülkesi Bolivya 21. yüzyıla özgürlük ve demokrasi mücadelesi vererek başladı. 2000 yılının eylülünden beri Bolivya halkının her seferinde değişik taleplerin bir araya geldiği top yekun bir isyan halinde olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Son dönemde de Eylül ortalarından beri devam etmekte olan protestolar sonucunda devlet başkanı Sanchez de Lozada ‘istifasını istemeyerek verdiğini” bildiren mektubunu Kongre’ye göndermiştir. Tüm ülkeye yayılan ve hükümetin birçok konudaki uygulamaları, ama en önemlisi de Bolivya doğal gazının boru hatlarıyla Şili üzerinden Kaliforniya’ya taşınması konusu protesto edilmekteydi. Maden işçilerinin yoğun olduğu merkezlerden başlayan eylemler çığ gibi büyüyerek tüm Bolivya’yı sardı. Maden işçilerinin 8 Ekim günü ilan ettiği süresiz genel greve, binlerce Bolivyalı eylemlerle destek verdi. 800 bin nüfuslu El Alto’da etkili olan grev ve gösteriler, başkent La Paz’ı da felç etti7. Başkent La Paz da 84 den fazla ölü 400 den fazla yaralı (El Diario and Amnesty International ) ile sonuçlanan gösterilerin en büyüğü 16 Ekim günü gerçekleştirildi. Göstericiler arasında El Alto şehrinden hareket eden bir grup, Yungas bölgesinden küçük çiftçiler, Huanuni’den madenciler, sendikalarca çok iyi organize edilmiş işçiler, yerliler bulunuyordu ve La Paz halkının öncelikli talebi başkanın istifasıydı8. Aralarında köylü hareketi liderlerinden Felipe Quispe’nin de yer aldığı 50 den fazla grev sözcüsü ve halktan 750 kişi İnsan hakları Ombudsmanı Ana María de Campero önderliğinde açlık grevine başladı . Bolivya halkı dünyanın her yerinden kampanyalarla da desteklendi. Arjantin’de 15000’den fazla insan günlerce Buenos Aires meydanlarında, Meksika ve Ekvator halkları da, Bolivya büyükelçilikleri önünde Bolivya halkına destek verdiler8.
Burjuva Devlet yapılarında sıkça başvurulan referandum tuzağı Başkan Lozada tarafından da kullanıldı, fakat “doğalgaz satışını referanduma sunma” önerisi de, grev ve gösterilerin önünü alamadı. Gerek Felipe Quispe (diğer adıyla "el Mallku,") gerekse Sosyalizm Hareketi (MAS) ve üretici köylü lideri Evo Morales, Devlet Başkanı istifa edene kadar her türlü görüşme talebini reddettiler. İlk başlarda istifa etmemekte direnen devlet başkanı Sanchez de Lozada son protestolara direnemeyerek “istemeyerek”de olsa istifa etti ve ABD’nin Miami kentine sığındı8. Olayların Kronolojik
Gelişimi9 § 2002 : Bolivya hükümeti Uluslar arası Pasifik LNG Konsorsiyumu ile doğal gazın ABD ve Meksika’ya ihracı konusunda anlaşmaya varır. Projenin yatırım bedeli 6 Milyar Dolar ve yıllık getirisi 4 Milyar Dolardır. § 6 Ağustos 2002 : Gonzalo Sanchez de Lozada zayıf bir kongre desteğine sahip olarak 5 yıllığına Devlet Başkanı seçildi. § 12-13/Şubat 2003 : IMF direktifleri doğrultusunda vergilerde artırım öngören yasaya karşı protestolar nedeniyle polisin de katıldığı ayaklanmalar askerler tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. 31 kişi öldü. § 15 Eylül 2003 : Köylüler gazın Bolivyalıların yararına kullanılması talepleriyle gaz satışını protesto ederek yollara barikat kurdular. § 19 Eylül 2003 : Madenciler, işçiler ve halk “gaz savaşı” na katılarak çeşitli şehirlerde yürüyüş ve gösteri yaptılar. § 20 Eylül 2003 : Başkent La Paz’a 45 mil mesafede Titicaca Gölü yanındaki Warisata’da köylüler ve askerler arasındaki çatışmada 7 köylü öldürüldü. § 25 Eylül 2003 : Bolivya’nın en büyük işçi federasyonu Bolivian Workers Central (COB) protestolara katılarak “Başkanın istifası” nı istedi. § 29 Eylül 2003 : Tüm ulus “Başkanın istifası” nı isteyen gösterilere başladı. § 9-12/ Ekim : La Paz yakınlarında 750,000 nüfuslu El Alto’da şiddetli protestolar yapıldı. § 13-14/ Ekim : La Paz’a sıçrayan çatışmalar sonucunda insan hakları örgütlerine göre 60 kişiden fazla insanın öldüğü açıklandı. § 13 Ekim : Sanchez de Lozada gaz ihracatının donduracağını ve referanduma gideceğini bildirdi. Ancak protestocular onun teklifini reddederek gösterilere devam ettiler. § 17 Ekim : Sanchez de Lozada istifa etti ve Carlos Mesa Devlet Başkanlığı görevini devraldı. Olayların Gerisindeki Sosyal, Siyasal ve Ekonomik Durum: Latin Amerikanın en az gelişmiş ülkelerinden birisi olan Bolivya
halkının % 70 i yoksulluk sınırı altında yaşamlarını sürdürüyor ve Dünya
Bankası raporuna göre nüfusun %83 ü temiz
su kaynaklarına ulaşamamakta10. Diğer birçok Latin Amerika ülkesindeki gibi nüfus, şehir ve kırsal alan olarak iki yerleşim bölgesine ayrılıyor ve şehirlerde genellikle İspanyol kökenliler, kırsal alanlar da etnik olarak yerlilerden oluşuyor. Politik güç ise genellikle şehirlilerin elinde. Ülkenin İspanya boyunduruğu altında olduğu yıllarda yerliler toprakla birlikte alınıp satılan köleler durumundaydılar ve 1952 devrimine kadar eğitim olanaklarından yararlanamıyorlardı11. Toplam nüfusun %70 ini oluşturan yerlilerin tamamı yoksul ve küçük toprak sahibi köylüler. Yerliler arasında fert başına yıllık ortalama gelir 600 $’ ın altında ve evlerinde elektrik ve sudan yoksunlar. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden faydalanma düzeyleri minimum. İşsizlik ise çok büyük boyutlara ulaşmış. Ama her şeye rağmen bu yoksul köylüler çalışkan ve dinamik insanlar11. Eylemlerin Aktörleri Gonzalo Sanchez de Lozada: Ulusal Devrim Hareketi (MNR) başkanı. Bolivya’nın en zengin 200 beyaz ailesinden birine mensup olan Lozada, Avrupa kökenli. ABD de Iowa da yatılı okulda okuduktan sonra Şikago Üniversitesi’nde Madencilik Yönetimi eğitimi almış olan 72 yaşındaki Devlet Başkanı daha önce 1993-1997 yılları arasında iktidarda imiş11. 2002 yılında %22 oy oranıyla zayıf bir kongre desteğine sahip olarak 4 partiden oluşan bir koalisyonla ikinci kez iktidar olmuş12. İlk iktidarı döneminden itibaren ABD ve sermaye örgütleri IMF ve Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda birçok neoliberal uygulamaları nedeniyle (Meksika ile serbest ticaret anlaşması imzalanması ve MERCOSUR’ a üyelik, kamusal telekom, demiryolları, elektrik şirketleri ile ulusal havayollarının ve petrol ve doğalgazın özelleştirilmesi13, vergi artışı yasası, koka ekiminin yasaklanması) kitlesel protestolara neden olmuştu. Evo Morales : Koka bitkisi eken köylülerin lideri ve Sosyalizme Doğru Hareketin (MAS) başkanlık ve Kongre seçimlerinde yüzde 20’ye yakın oyla ikinci parti durumunda. Lozada hükümetinin IMF ve ABD destekli ekonomik programları, halkın MAS’a yönelişini hızlandırdı. Parti; özelleştirmelerin derhal durdurulması ve kamulaştırmaların başlaması, IMF ile ilişkilere son verilmesi, ABD’nin “koka ekimini yasaklama” dayatmalarının reddedilmesi gibi halkçı talepler ileri sürüyor. Yerli halkın ve liberalizm karşıtlığının ilk kez parlamentoda bu denli etkin temsil edilmesi de bir başka önemli gelişme14. 13-16 Haziran tarihlerinde yapılan Altı Federasyonlar Koordinasyon Komitesi’nin kongresine, Evo Morales; son 10 yıl içinde beşinci kez üst üste başkan seçildi. Kongre’de; koka yaprağının And kültürünün bir parçası olarak korunması gerektiğini belirttiler. Kokaya alternatif olarak sunulan, alternatif kalkınma projelerinin de, halkın yararına olması için çaba sarf edilecek. Ayrıca kongrede Bolivya doğalgazının ABD’ye satışına son verilmesi ve ülkenin Amerikalar Serbest Ticaret Bölgesi’ne (FTAA) üye olmaması da talep edildi15. Son olaylarda Morales fazla etkin değil. Hatta ayaklanmaya karşı olduğu haberleri de bazı yayın organlarında yer almış durumda 16. Morales, partisinin Mesa hükümetinde veya kendilerinden farklı çizgideki herhangi bir hükümete bakan vermeyeceğini deklare etti. Şu anda yeni Başkan Mesa ile anlaştığı duyurulmakta17. Felipe Quispe “el Mallku”: Bolivyalı köylüler tarafından “El Mall’ku” (Güney Amerika’ya özgü bir çeşit iri akbaba türü) diye anılan Quispe, 15 yıldır süregiden baskıcı ekonomik uygulamaların altında ezilen And köylülerinin (Quechua ve Aymara yerlileri) sesi görevini üstlenmiş. Gelecek seçimlerde Pachakuti Yerli Hareketi (MIP) ın başkan adayı. MIP bundan iki yüzyıl önce İspanyol sömürgecilere karşı çıktığı için öldürülen And lideri Tupac Katari’nin izinden giden bir parti18. Son eylemlerde Morales’den daha aktif. Ağustos ayından beri köylüleri isyan etmeleri için “Doğalgaz boru hattının Şili üzerinden geçmesine karşı koymaları ve doğalgazın Bolivyalıların refahı için kullanılması” sloganıyla örgütlüyor19. Bolivya Sendikalar Konfederasyonu (COB): 1930 lar ile 1980 ler arasında Marksist sol işçi sendikaları, özellikle de maden işçileri sendikası üzerinde etkin olmaya başladı. Özellikle 1952, 1970-71 ve 1985 yıllarında Bolivya Sendikalar Konfederasyonu (COB) adeta paralel bir devlet gibi, Amerika kıtasının en güçlü sınıf sendikası idi. Ancak madenlerin ve fabrikaların kapatılması sonucunda güçlerini yitirdiler ve yerlerini yerli ve çiftçilerden oluşan köylü organizasyonları doldurmaya başladı20. Şanlı tarihsel geçmişine rağmen günümüzde etkisini yitirmiş olan COB’un bu günkü lideri Jaime Solares’dir ve kitlesi madenciler, öğretmenler, sağlık emekçileri ve mavi yakalı işçilerden oluşmaktadır. Son olaylarda Bölgesel İşçi Konseyleri (COR) oluşturarak önemli bir rol oynamıştır21.
Doğalgazı Savunma Ulusal Koalisyonu (National Coalition in Defense of our Gas) 21: Bu koalisyon yeni olmakla birlikte daha önce kurulmuş olan ve suyun özelleştirilmesine karşı Bechtel ulusötesi firmasıyla mücadele eden Suyu Savunma Koalisyonunun [Coalition in Defense of Water (Coordinadora en Defensa del Agua)] mirasçısıdır. Talepleri ise; I. Bir satıcı ve katil olan Gonzalo Sánchez de Lozada derhal istifa etmeli, II. Anayasal çerçevede yeni bir hükümet kurulmalı. Bu hükümet de şunlara söz vermeli; § 4 Ağustos 1997 de Bolivya gazının ulusötesi kontrolüne izin veren kararnamenin iptali, § Kaynakların Bolivya halkı tarafından kontrol edilebileceği bir Hidrokarbon Yasasının acilen uyarlanması. § Şili ile sürdürülen serbest ticaret anlaşması ve doğalgaz görüşmelerinin derhal askıya alınması, § Katılımcı demokrasiye bir yol olarak halkın temsilcileriyle bir toplantı organizasyonu. Yeni hükümetten istenen genel talepler bunlar. Son talep olan halkın temsilcileri ile bir toplantı için tanınan süre ise 6 ay. Bunun dışında her organizasyonun kendine özel talepleri olmakla birlikte hepsinin birleştiği nokta “farklı maskeler altında halkın yoksulluğundan sorumlu olan neoliberal projenin değiştirilmesi”. Son olaylar Bolivya halkının nereye gitmek istediğinin bir göstergesi: İlk olarak kaynakların ulusötesi şirketler tarafından tüketilmesini durdurmak, ikinci olarak Bolivyalıların malı olan doğal gazın satışına engel olmak ve son olarak ülkenin anayasal bir uzlaşma ile yeniden inşası. Pasifik LNG Konsorsiyumu: Bechtel Grup, Amoco, British Petroleum ve çeşitli diğer enerji dev şirketlerinden oluşan ihracat konsorsiyumu. Söz konusu antlaşmaya göre şirketlerin yıllık geliri 4 milyar dolar(Associated Press, 17/Ekim/2003) iken Bolivya’nın vergi ve telif ücretinden toplam geliri yıllık 70 Milyon dolar olacak22. Bolivya’da ayaklanmalar: Son 8-10 yıldır Bolivya köylüleri çeşitli konularda protesto ve ayaklanmalarını sürdürüyorlar. Eylemlerindeki taktikler ise genellikle La Paz’ı besleyen Altiplano’daki otoyolu kapatmak şeklinde. Barikatlar taş-kaya gibi ilkel teknikler olsa da politik olarak oldukça etkin19. Şubat ayında güncel olaylara benzer gelişmeler nedeniyle hükümet istifasını vermek zorunda kalmıştı. IMF tarafından dayatılan vergi artışı paketine karşı düzenlenen protestolara polislerin de iş bırakarak destek vermesiyle çatışma ve ölümler hükümet üyelerinin topluca istifa etmeleriyle sonuçlanmıştı23. Son olaylarda ise Pasifik LNG Konsorsiyumu’nun Şili üzerinden Kaliforniya’ya doğal gaz ihracı üzerine başladı. Konu dünya medyası tarafından Şili ile Bolivya arasındaki 125 yıllık ulusal sorunun devamıymış gibi veriliyor. Şili 1879 yılında Bolivya’nın denize açılan kapısını zaptetmişti. Bir başka tez de Bolivya halkının doğal gazın daha yoksul olan komşuları Peru üzerinden gitmesini istemeleri ki bu güzergah şirkete 600 milyon $ daha fazla paraya mal olacak24. Ancak araştırmalar Bolivya halkı için önemli olanın gazın Kaliforniya’ya verilecek olması olduğunu, yani Bolivya isyanının ardında anti-Amerikan bir tepki yattığını gösteriyor . Ülkeye nakit para akışının sağlanması için IMF tarafından önerilen proje Bolivya halkı tarafından benimsenmedi. Onlar paranın kendilerine değil devlet başkanı, bakanlar ve politikacıların ceplerine gireceğine inanıyorlar25. Her ne kadar kredinin gideceği doğru adresi söyleyemiyor olsalar da ülke halkının gelir transferi konusunda oldukça bilinçli olduğu görülüyor. Protestoları fişekleyen asıl konu doğal gaz ihracı gibi gözükse de Bolivya halkı daha 3 yıl önceki su konusunda yine bir ABD/Kaliforniya şirketi olan Bechtel ile yaşadığı deneyimlerini unutmadı. Bolivyanın 3. büyük şehri olan Cochabamba’da su sistemini elinde tutan Bechtel yoksul ailelere ödetmek istediği yüksek faturalar yüzünden halkın ayaklanması ile ülkeden sürülmüştü. Bolivya hükümeti Bechtel’in yanında yer alarak şirket lehine yasalar çıkarmış ancak bütün bunlar da Bechtel’i Bolivya’da tutmaya yetmemişti25. Bechtel ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ancak Hollanda’daki yeni kurulmuş şubesi nedeniyle Bolivya-Hollanda ikili yatırım anlaşması çerçevesinde DB/ISCID e başvurarak 25 Milyon $ tazminat istedi ve geçtiğimiz şubat ayında davayı kazandı26. Şimdi sıra Pacific LNG şirketinde. Bolivya halkı bu kez işi uluslar arası tahkime gitmeden çözeceğe benziyor. IV) SON SÖZ : 1825’de bağımsızlığını kazanmasından bu yana 190 darbe 27 yaşayan Bolivya halkının darbelerle, katliamlarla durdurulamayacağı, bir sene içerisinde toplam 100 ü aşkın ölümle sonuçlanan saldırılara rağmen 2-3 kez isyan eden, ancak her seferinde sonuç alıncaya kadar direnen toplumsal yapısı, bize “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri kalmayan” toplumların devrimci, direngen yapısını bir kez daha anımsatıyor. Ve gerçekten de özgürlüğün bedeli, onu talep edenlerin sayısı arttıkça azalıyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi neoliberalizmin ilk uygulanma alanı haline gelen tüm Latin Amerika halkları, onun en acı örnekleri ve sonuçlarıyla mücadele ediyor. Sonuçları elbette ki çok acı. 1980 den beri yoksulların sayısı katlanarak artmış ve 2001 de 120 milyondan 214 milyona çıkmış yani nüfusun % 43 ü yoksulluk sınırında ve 92.8 milyonu (%18.6) yoksul 28. Her ne kadar mücadeleleri henüz sınıfsal bir karakter taşımasa da, onlar yoksulluğun kader olmadığı bilinciyle mücadele ediyorlar ve onların mücadelesi tüm dünyaya güç, umut ve ilham veriyor.
1
Eduardo Galean, 27/10/2003 ,Bolıvıa: The Country That Wants To Exıst,
http://www.progressive.org/ 2 Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi, Gelişim Yayınları, Cilt I, s.121-168, 1975 3
José A. Cruz,Latin America
fights neolibralism, People's Weekly World Newspaper, Archive Recent Editions 2003
Editions Jun 28, 2003 3 Emir Sader, Latin America: critical year for the left, Le Mond Diplomatic, February 2003 4 Diego
Cevallos, Can G22 Bloc of Developing Nations Survive, www.ourworldisnotforsale.org /newsandupdates/61.htm. 5José
A. Cruz,Latin America fights neolibralism, People's Weekly World Newspaper, Archive Recent
Editions 2003 Editions Jun 28, 2003 6 http://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/bl.htm 7 Evrensel, 19-21/10/2003 8 Lisa & Margrete, Public Citizen, USA, 17 Ekim 2003 9 Chronology of events leading to the Bolivian president’s resignation, The Associated Press, 17 Ekim 2003 10 Public Citizien Bolivia Report 11 Newton Garver, Boliva in Turmoil, Weekend Edition Features for Sept. 26 / 28, 2003 12 Osvaldo Coggiola and Cesar Choque, Bolivia Down with Goni's government of murderers! General strike!
Unified Political Command of struggle!, Partido Obrero, 2.Ekim.2003 13 http://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/bl.html 14 Interview with Evo Morales, Cocaleros in parliament, http://www.noticias.nl/global_eng_artikel.php?id=288 15 Evrensel, 23/6/2003 16 Evo Morales: Against
the People's Rebellion, Prensa Obrera, 16/Ekim/2003 17 Evrensel, 19-20/10/2003 18 Paul Keller, Bolivya’nın asi yerli lideri , Financial Times’tan çev.Defne Orhun, Evrensel, 8/2/2002 19 Newton Garver, Boliva in Turmoil, Weekend Edition Features for Sept. 26 / 28, 2003 20 Isaac Bigio, 12 Ağustos,2002, The second south - American Summit, http://alainet.org/active/show_text.php3?key=2401 21
Raquel Gutiérrez Aguilar,
1Kasım 2003, Bolivia: Recuperating Natural
Resources, Rebuilding a Nation, http://www.americaspolicy.org/ 22 César Uco and Bill Vann, 14 October 2003, 26 reported killed Bolivian troops massacre strikers, http://www.wsws.org/sections/category/news/americas.shtml 23 Evrensel, 20/2/2003 24 Alistair Scrutton, Jun 27,Bolivian Gas -- a
Californian Pipe Dream? , , http://story.news.yahoo.com/ 25 Lisa & Margrete, Public Citizen, USA, 14
Ekim 2003 26
Brian Smith, Bolivian Water scandal
continues, Earthjustice Western /International Press Secretary,24/2/2003 27 Paul Keller, Bolivya’nın asi yerli lideri , Financial Times’tan çev.Defne Orhun, Evrensel, 8/2/2002 28 Emir Sader, Latin America: critical year for the left, Le Mond Diplomatic, February 2003 |