mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu

BÜLTEN - 94

Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu

20 Ocak 2007

Çalışma Grubumuzun 153. toplantısında tartıştığı konular ile küreselleşmedeki son gelişmelere ilişkin haberler.

 

Merkel’den AB ile NAFTA arasında Serbest Ticaret Anlaşması yapılması çağrısı: Doha Kalkınma Raundunun Temmuz ayında kesintiye uğramasının ardından Almanya Başbakanı Merkel’in AB ile NAFTA üyesi üç devlet arasında bir Atlantik ötesi Serbest Ticaret Anlaşmasının hazırlıklarına başlanması çağrısını yapması çeşitli çevrelerde yankı buldu. AB Ticaret Komisyoneri Mandelson, her zaman olduğu gibi asıl olarak Doha raundunun tamamlanmasını arzu ettiklerini, ikili ve bölgesel anlaşmaların ise yatırım ve ticaretin daha ileri düzeyde liberalleşmesinin ancak erken adımları olarak kabul edilebileceğini belirtti. Buna karşın Merkel’in ortaya attığı bu “yeni” fikir konusunda ne kadar ciddi ve samimi olduğu merak edilirken, ikili anlaşmalarda önceliklerin belirlendiği listesinde Atlantik ötesi bir anlaşmanın hiç sözünü etmeyen Mandelson’un da ne yapacağı merakla bekleniyor. Son dönemde Almanya’nın fakat uzun zamandan beridir de İngiltere’nin gündeminde olan kıtasal ölçekteki serbest bölgeler tartışması Avrupa’da ilk kez 1949 yılında NATO’nun kuruluş aşamasında gündeme gelmişti. NATO’nun askeri boyutunun yanı sıra ekonomik bir ittifak olması yönünde Kanada tarafından geliştirilen öneri o dönemde reddedilmişti. Bugün ise Avrupa Birliğinin çeşitli karşı fikirler geliştirdiği biliniyor. Bunların başında bütün enerjilerin Doha Raunduna yeniden hayatiyet kazandırılmasına odaklanması gereği geliyor. İkinci olarak, alt-küresel anlaşmaların, imzalanmış ve müzakere edilmekte olan küresel anlaşmaların şeffaflığına şüphe düşüreceği ve gelişmekte olan ülkelere süreçten dışlandıklarınışündürtebileceği yönündeki kaygılar dikkati çekiyor. AB’ne göre küresel bir ticaret raundu olabilecek seçeneklerin en mükemmeli ama “ne yazık ki” kısa vadede ulaşılabilecek bir hedef gibi görünmüyor. Öte yandan, Mandelson, yatırımlar, rekabet, kamu satın almalarında liberalizasyon ile tarife dışı engellerin kaldırılması konularının önemini vurgularken, bu anlaşmaların küresel ölçekte imzalanmasının başarılamadığı bir ortamda Atlantik ötesi bir düzeyde bağıtlanmalarının da mümkün olamayacağını vurgulamakta da ısrarcı görünüyor. Mandelson’a hak vermemek olası değil, zira, AB tarım desteklemelerini sürdürdüğü ve ABD kendi iç uygulaması olan Tarım Yasasını değiştirmeye yanaşmadığı sürece ne çok taraflı ne de Atlantik ötesi düzeyde ticaret anlaşmalarının yapılabilmesi imkansız. Üstelik, Atlantiğin iki yakası arasında bağıtlanacak böylesi bir serbest ticaret anlaşması içinde tarım ticaretinin payı da son derece küçük kalacak, çünkü, bu iki bloğun tarım üretimi dünya tarım ticareti içinde önemli bir yer işgal etmiyor. Atlantik ötesi ticaret bağları, Irak’ın Anglo-Amerikan işgali ile görece zayıflamış bulunuyor. Bu nedenle Merkel’in önerisi ekonomik çıkardan ziyade politik çıkara odaklanan ve Irak savaşı ile zedelenen ilişkilerin tamir edilmesini amaçlayan bir girişim olarak düşünülebilir (Bill Emmott and Roy Maclaren, December, 19, 2006,The Financial Times Limited 2006) .

Balkan devletleri, AB üyeliğine bir adım daha yaklaşmak adına bir bölgesel anlaşma yaptılar: CEFTA. Romanya devlet başkanı bu anlaşma sayesinde bölgenin ticaret kapasitesinin patlama yapacağını bildirdi. Orta Avrupa Serbest Ticaret Birliği-CEFTA, 90’ların başında Doğu Bloğu’nun yıkılışından ya da kapitalizme geçişten bu yana bölge ülkeleri arasında imzalanan ilk bölgesel ticaret anlaşması olması bakımından önemli. Kosova, CEFTA’yı, BM’in ülkeyi AB üyeliğine hazırlama ve bölgesel entegrasyon konusunda destekleme yönünde verdiği sözün kilometre taşı olarak nitelendirdi. Sırbistan ve Bosna, Hırvatistan’la yaşadıkları gümrük sorunları yüzünden başlangıçta anlaşmayı imzalamayı geciktirmişlerdi fakat sonunda anlaşma üzerinden elde edecekleri avantajların, kayıplarına oranla daha yüksek olacağına karar verip anlaşmaya dahil oldular. Sırbistan devlet başkanı Kostunica, bölgesel işbirliğinin ülkesinin öncelikleri arasında olduğunu ve CEFTA’nın Sırbistan’ın AB üyelik sürecini hızlandıracağına inandığını belirtti. Sırbistan’ın ultra milliyetçi muhalefet partisi başkanı Tadic ise CEFTA’nın bölgesel işbirliğini değil Sırp ekonomisini tamamen çökertecek siyasi bir düzene uyumu temsil ettiğini bildirdi. Diğer yandan CEFTA sadece AB’ne henüz üye olmayan Avrupa devletlerinin dahil olabileceği bir anlaşma. Bu bağlamda, anlaşmayı imzalayan Romanya ve Bulgaristan 1 Ocak 2007 itibarıyla AB’ne tam üye olacakları için CEFTA’dan çekilecekler. Genişlemeden sorumlu komisyoner Olli Rehn, CEFTA’nın diğer üyeleri Türkiye, Hırvatistan ve diğer Balkan devletlerine, AB üyeliği kapısının bugün, yarın ya da önümüzdeki yıllarda bu ülkelere de açık olacağını belirtti ve “üyelik kriterlerini tamamlar tamamlamaz diğer CEFTA üyelerinin de bu kapıdan girmesini bekliyoruz” yorumunu yaptı. Genişleme komisyonerine göre CEFTA anlaşması, Batı Balkanlardaki aday ülkelerin üyelik için tamamlamak zorunda olduğu anlaşmalar arasında. Anlaşma, bu ülkelerce imzalanmış 32 adet ikili anlaşmanın yerine geçiyor ve DTÖ yasalarıyla birebir uyum halinde. CEFTA, tarım ve sanayi ürünleriyle ilgili düzenlemelerin yanı sıra hizmetler, kamu piyasaları, fikri mülkiyet hakları, yatırımların korunması, rekabet gibi kuralları da kapsıyor. İmzalanan anlaşmanın tarafları: Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya, Moldova, Montenegro, Romanya ve Sırbistan. 1992 yılında anlaşma ilk kez bağıtlandığındaki kurucu üyeler Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya ve Macaristan ise Birliğe tam üye oldukları tarihte CEFTA’dan ayrıldılar (EU-Business 19,12,2006 Balkan States sign CEFTA accord, move closer to EU membership).

İnsan emek gücü metalaştırılınca, ticari bir mal gibi ihracı ve ithali de olanaklı hale geliyor. Güney Doğu Asya Ulusları Birliği ASEAN’ın liderlerinin, hemşirelik ve hasta bakıcı hizmetlileri ile ilgili MRA anlaşmasını(Karşılıklı Tanıma Anlaşması) 12. ASEAN Zirvesinde onaylayacakları bildiriliyor. Bu anlaşmanın kabulü ile birlikte başta Filipinli hemşire ve hastabakıcılar olmak üzere bu hizmet işkolunda çalışan bütün işçilerin bölge ülkelerinde iş bulma ve çalışma olanaklarının genişleyeceği düşünülüyor. Filipinler hükümetinin ilgili bakanlığa bağlı çalışan Uluslar arası Ticaret Ofisi başkanı Kabigting, MRA anlaşmasından mutluluk duyduklarını bu sayede Filipin’li hemşire ve sektör çalışanlarının ASEAN ülkelerinde çalışma olanaklarının genişleyeceğini bildirdi. ASEAN bloğu toplam nüfusu 470 milyon olan ve Brunei, Darussalam, Singapur, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Tayland ve Vietnam olmak üzere 11 ülkeden oluşan bir bölgesel blok. Gerçekten de MRA yürürlüğe girdiğinde hemşirelik hizmetleri, bölge ülkeleri arasında serbest ticaret kurallarına tabi hale gelecek. MRA çerçevesinde düzenleme, yasa ve prosedürlerin yeterince anlaşılması ve anlaşmanın eksiksiz uygulanmasını sağlayacak stratejilerin geliştirilmesi maksadıyla bir de ASEAN Ortak Koordinasyon Komitesi kurulmasını da içeriyor. Kabigting bu gelişmelerle ilgili olarak “Hemşire ve hastabakıcı ihracında dünya sıralamasında birinci olduğumuz için, MRA’dan en kazançlı çıkacak ülke de Filipinler olacak”ıklamasını yapmakta hiçbir sakınca görmüyor. Filipinler, Dışişleri Bakanlık Sekreteri fakat aynı zamanda ASEAN genel başkanı olan Luiz Cruz ise ASEAN üye devletlerinin mimarlık, muhasebe, araştırma, pratisyen hekimlik, turizm ve bilgi teknolojileri gibi diğer pek çok hizmet alanı için de benzer müzakerelerin başlatılmasını planladığını belirtiyor (Xinhuanet, January 10, 2007).

ABD-G.Kore serbest ticaret anlaşması “umulmayan” bir engelle karşı karşıya kaldı: Sağlık emekçilerinin karşılıklı tanınması sorunu…15 Ocak 2007’de, planlanan serbest ticaret anlaşmasının 7. müzakeresi sırasında konu lisanslı sağlık emekçilerinin karşılıklı tanınmasının kabul edilmesine geldi. Özellikle Kore’li pratisyen hekimler, aldıkları tıp eğitiminin ABD’li pratisyen hekimlere oranlandığında oldukça geri olduğunu belirtiyor ve anlaşmanın gidişatından ciddi kaygı duyduklarını belirtiyorlar. Müzakerelerin 5. turunda anlaşmanın iki tarafı ABD ve G.Kore, devlet lisanslı hizmet kategorileri içinde hangilerinin iki ülke arasında işçi değişimine konu edileceği konusunda anlaşmaya varmışlardı. Varılan bu mutabakata göre her iki devletin de çalışma için lisans verdiği hizmet kategorileri anlaşmaya dahil edilecek, bu sektörlerin emekçileri de değişime konu edildikleri diğer ülkedeki rakipleriyle yarışa (rekabete) girmek zorunda kalacaklardı. Görüşmeler sırasında G. Kore Hükümeti daha önce listede yer almayan dört ayrı kategoriyi: kamu sağlığı, mimarlık, veteriner hekimlik ve mühendisliğin de listeye dahil edilmesi önerisini getirdi. Bunlar arasında halihazırda görüşülmekte olan konu ise kamu sağlığı. Kore’li hekimler anlaşmanın kendilerini etkileyecek bu maddesi ile ilgili olarak protestolar düzenliyorlar. Bu bağlamda örneğin 7 Ocak günü Kore’nin başkenti Seul’de bir yürüyüş düzenlediler. G.Kore Doğu Tıbbı Hekimleri Birliği sözcüsü Choi Jeong-kook, iki ülkedeki tıp eğitimi düzeylerinin farklılığının altını çizerek Kore’li hekimlerin ABD’de tıp lisans sınavına girmelerinin gerektiğini, ancak ABD’li akapunktur hekimlerinden Kore’de çalışmak için bunu yapmalarının istenmediğini belirtti. Sözcü, farklı eğitim gerektiren iki branşın eşitlenmesinin özellikle G.Kore’de Doğu Tıbbının kalitesinde gerilemeye yol açacağını aktardı. Doğu Tıbbı hekimleri için kaygı konusu olan bir diğer nokta da ABD-G.Kore arasındaki serbest ticaret anlaşması bu haliyle imzalanacak olursa bu anlaşmanın G.Kore-Çin arasındaki serbest ticaret anlaşması için örnek teşkil edecek olması. Öte yandan iki ülke söz konusu anlaşmayı bu şekilde sonuçlandırmayı başarsa bile, G.Kore Hükümetinin 50 ABD eyaleti valiliğinin yanı sıra ilgili diğer resmi kuruluşlarla tek tek görüşmeler yapması gerekiyor. Uzmanlar, anlaşmanın bu bölümünün pratiğe geçmesinin oldukça zor olduğunu belirtiyor. (Todd Tucker 01/09/07 9:17 AM http://english.hani.co.kr/arti/english_edition/e_business/182801.html)

Avrupa İşverenleri (UNICE), AB Komisyonu tarafından yürütülen uluslar arası ticaret müzakereleri ile ilgili taleplerini açıkladı. UNICE’e göre, yeni dönemde müzakere edilecek serbest ticaret anlaşmaları kesinlikle ve yalnızca ekonomik kriterlere dayandırılmak zorunda. Olası anlaşmaların, karşılıklılık esasına göre, hem hizmetler hem mallar alanında mümkün olan en geniş kapsamda dizayn edilmesi gerekiyor ve aşağıdaki koşulları içermek zorunda:

o Sanayi sektörlerindeki görüşmelerde hedef, gümrük vergilerinin %100 oranında ve bütün alt branşları da kapsayacak şekilde kaldırılması olmalı

o Tarife dışı engeller konusu, mevcut engeller için sabit durum tespiti (stand-still) yapılarak etkin bir biçimde çözülmeli

o Hizmetlerin piyasalaştırılması konusunda sağlam bir müzakere yaklaşımı her tür hizmet arzını kapsayan ve negatif yaklaşıma göre dizayn edilmiş bir liste üzerinden uygulanmalı

o Fikri mülkiyet hakları da temel bir öneme sahip. Taraflar asgari olarak mevcut önemli uluslar arası anlaşmaların tamamını imzalamalı ve rejimlerini bu anlaşmalar doğrultusunda kuvvetlendirmeli.

o Serbest ticaret anlaşmalarının temel hedefi şirketlerin rekabet gücünü arttırmak olduğu gerçeğinden hareketle, rekabet önündeki engellerin tamamen kaldırılması hükmü, ilerideki anlaşmalar içinde yer almalı

o AB’nin serbest ticaret anlaşmaları, taraf ülkelerin düzenleme ile ilgili engellerini de kapsamalı ve taraflar, şeffaf, öngörülebilir, dengeli ve bilimesel düzenlemeleri sağlamalı.

o Gelecekteki ikili anlaşmalar, ancak bir uyuşmazlıkların çözüm mekanizmasını(uluslar arası tahkim) da kapsadığı taktirde Avrupa’nın çıkarlarına uygun alacaktır.

o AB, kendi bölgesel yapısı ve içe dönük anlaşmalarını, uluslar arası ticarete en asgari düzeyde sorun teşkil edecekleri biçimde revize etmeli.

o Başlatılan ikili müzakerelerde rekabet, yatırımlar gibi görece yeni konular ile hükümet satın almaları ve düzenleyici işbirliği gibi konu başlıklarına yer verilmeli.

o Yeni anlaşmalarda tek kriterin ekonomik olduğu açık bir dille belirtilmeli ve anlaşmanın hiçbir politik başlıkla ilişkilendirilmeyeceği açıkça yazılmalı.

o Müzakerelerin her aşamasında Avrupa iş dünyasından görüş istenmeli ve müzakereciler, AB sermayesinin çıkar ve ihtiyaçları konusunda eksiksiz bir şekilde bilgilendirilmeli. Bunun sağlanması için AB Komisyonu müzakere uzmanlarıyla sermaye çevrelerini bir araya getirecek uygun danışma kurullarını oluşturmalı.

o Önümüzdeki dönemde yapılacak serbest ticaret anlaşmalarında AB yatırımlar konusunu da dikkate almalı ve AB sermayesinin diğer ülkelerdeki yatırımlarına eksiksiz koruma sağlanması hükmü de anlaşmalarda yer almalı.

o Küresel meta (arz) zincirleri AB ürünlerinin daha rekabetçi hale getirilmesi açısından giderek daha büyük bir önem arz etmektedir. Bu nedenle AB sermayesinin diğer ülkelerde yaptığı yatırımların emin ve açık ortamlarda olmasının yanı sıra, diğer ülkelerin sermayelerinin de AB’de yaptığı yatırımlarda aynı emin ve açık ortamı bulması sağlanmalıdır.

o Komisyonun, müzakerelere başlamadan önce Konsey’den açık bir görevlendirme almış olması gerekir fakat bu görevlendirme, yetkilerin üye devletlerden Komisyon’a transfer edilmesi amacıyla kullanılmamalıdır.

o Yeni anlaşmalarda yatırım tanımı, örneğin şirketlerin fiziksel mal varlıklarını, fikri mülkiyet haklarını ve finansal portföy yatırımlarını da kapsayacak şekilde olabildiğince geniş yapılmalıdır. Bu anlamda piyasalara giriş hükmü yalnızca yatırım tarihinden başlatılmamalı, yatırım öncesi süreci de kapsamalıdır.

o Anlaşmalar, yatırımların kamulaştırmadan en güçlü biçimde korunduğu ve bu bağlamda yatırımcıdan devlete işleyen uyuşmazlık çözüm mekanizmalarını da içermelidir.

o Her ne kadar UNICE, DTÖ’nün TRIPS anlaşmasını sonuna kadar destekliyor olsa da AB’nin yapacağı bölgesel anlaşmalar Uruguay Raundu çerçevesinden daha öteye geçmeyi hedeflemelidir

o Taraf ülkelerin rekabet politikaları, AB sermayesinin dış pazarlardaki çıkarlarının en iyi şekilde korunmasını güvence altına alacak biçimde dizayn edilmesi sağlanmalıdır.

o Kamu satın almaları piyasası OECD çapında toplam GYİH’nin %19’unu, OECD dışındaki ülkelerde ise %14.5’unu oluşturmaktadır. AB’nin bu alandaki minimum talebi, taraflardan DTÖ Hükümet Satın Almaları Anlaşmasını imzalamalarını istemek olmalıdır.

o Ticaretin kolaylaştırılmasıyla ilgili olarak

º Komisyonların asgari düzeye indirilmesi ve/veya kaldırılması

º Gümrüklerle ilgili uyuşmazlık halinde yasal başvuru, şikayet veya aracılık prosedürlerinin netleştirilmesi

º Tek bir pencerenin tesisi

º Ticaret düzenlemelerinin yayınlanması

º Gümrük prosedürlerinin hızlandırılması ve sadeleştirilip, basitleştirilmesi

(Kaynak: UNICE Strategy On An EU APPROACH TO FREE TRADE AGREEMENTS, 7th December 2006)