mai ve küreselleşme karşıtı çalışma grubu |
5177 Numaralı Maden
Kanununda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunu'nun
değerlendirilmesi: Av. Arif Ali Cangı ve Av.Ömer Erlat tarafından Cumhurbaşkanına gönderilen yazıdan alınmıştır. 3 Haziran 2004
|
Önceki dönem (Ecevit) Hükümeti
tarafından TBMM'ne sunulan "Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı" yöneltilen eleştirilere rağmen, yeni
hükümet tarafından tekrar TBMM gündemine getirilmiştir. Tasarı yaklaşık 2 yıldan
bu yana süren tartışmalar sonunda 26 Mayıs 2004 tarihinde TBMM Genel Kurulu
tarafından kabul edilmiş, onay için Cumhurbaşkanı'na gönderilmiştir. Kamuoyundan
gelen yoğun tepki nedeni ile TBMM komisyonlarında tasarıda kimi iyileştirmelere,
örneğin zeytinlik alanları madencilik faaliyeti kapsamı dışında bırakılmasına
karşın, eleştirilen diğer noktalarda kayda değer bir değişiklik yapılmamış,
aksine tabiat parkları, özel koruma bölgeleri gibi alanlarda da madencilik
faaliyetinin yolu açmıştır. Bu yasa değişikliğinin temel anlayışı, özetle; "Çevrenin geliştirilmesi, insan ve çevre sağlığı ile ülkemizin doğal ve kültürel zenginliklerinin korunması, madencilik faaliyeti önünde bir engeldir. Hiçbir sınırlama olmadan, ülkenin ormanlarında, sulak alanlarında, milli parklarında, koruma altına alınmış doğal kültürel sit alanlarında madencilik yapılmalıdır. Bu amaçla madencilik faaliyeti önündeki çevre ve insan sağlığı ile doğanın korunmasına ilişkin mevzuat engelleri tamamen kaldırılmalı yada işlevsiz kılınmalıdır." Geçtiğimiz yıl Haziran ayı içinde kimi gazetelerde çıkan haberlere göre; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uşak-Eşme Kışladağ mevkiinde siyanürle altın çıkartmayı planlayan Kanadalı El Derado Firması yetkilileri ile görüşerek, onlara sözler vermiş, firma yetkililerinin; ".Bergama'da yaşanan sıkıntıları yaşamak istemediklerini, Bergama'da daha önce yaşanan olaylar ve AKP Hükümeti'nin madenciliğe bakışı konusundaki." sorularına, Başbakan Recep Tayip Erdoğan; ".Merak etmeyin, Bergama'da yaşanan olaylar yaşanmayacak. Biz yeni bir madencilik yasası hazırladık. Maden konusunda yabancı sermayenin Türkiye'ye çekilmesine yönelik çalışmalarımız hızlandırdık, yabancı sermayeye her kolaylığı sağlıyoruz, engelleri kaldırıyoruz." karşılığını vermişti. Başbakanını bu açıklamalarından da yasanın amacı anlaşılabilmektedir. Yasanın 3. maddesi ile Maden Kanununun 7 nci maddesi değiştirilmiş; Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve imar alanları ile mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerine açılmıştır. Bu alanlarda, çevresel etki değerlendirmesi, gayri sıhhî müesseseler ile ilgili hususlar dahil madencilik faaliyetlarinin nasıl yürütüleceği, Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılacak bir yönetmelikle düzenlenecek. Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel etki değerlendirmesi sürecinde en geç üç ay içinde bitirilecek.İmar alanları içinde kalan madencilik faaliyetleri, ilgili yerel merciden izin alınarak yapılacak, ancak ruhsat alındıktan sonra imar alanları içine alınan maden sahalarına bu hüküm uygulanmayacak. Kamu hizmeti veya umumun yararına ayrılmış yerlere ve bu tür tesislere 60 metre mesafeye kadar madencilik faaliyeti yapılabiilecek. Maden arama faaliyetleri, bu Kanunda sayılanlar dışında herhangi bir izne tâbi olmayacak, işletme faaliyetleri ise, bu Kanuna göre Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliğe göre yürütülecek.. Maden işletme faaliyeti ile Devlet ve il yolları, havaalanı, liman ve baraj gibi kamu yatırımlarının birbirlerini engellemesi halinde, bu yatırımlara alternatif alanlar yaratılacak, alternatif alşanlar bulunmaması halinde, madencilik faaliyeti kısıtlanabilecek, bu durumda maden işletmesinin yatırım giderleri, lehine karar verilen tarafca karşılanacak. Bu yasa maddesi hükümlerinin beş yıl içinde üç kez bu maddenin ihlâli halinde ruhsat iptal edilebilecektir. Yasanın bu düzenlemesi ile; Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, sit alanları, tarım alanları, su havzaları ve benzeri doğal ve kültürel zenginlikleri olan ve bu sebeple koruma altına alınmış alanlar madencilik faaliyetine açılmaktadır. Yasanın bu gibi alanlarda madencilik faaliyetinin tabi olacağı Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve Gayri Sıhhi Müessese (GSM) değerlendirmesinin çıkarılacak yönetmelikle yapılacağını belirmiş olması korunması gereken doğal ve kültürel zenginliklerimiz üzerinde mevcut ÇED ve GSM Yönetmeliklerinden farklı bir yönetmelikle madencilik faaliyetinin sürdürüleceğini düzenlemektedir. Çevre ve Orman Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının doğrudan görev ve yetki alanında bulunan bu konulardaki işlemlerin bu bakanlıklar tarafından yapılması gerekirken ÇED'le ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, GSM ile ilgili Sağlı Bakanlığı'nın yetkileri ortadan kaldırılmaktadır. Oysa, mevcut ÇED Yönetmeliğinde madencilik faaliyetine açılan doğal ve kültürel varlıklarımız, "Ülkemiz mevzuatı ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarıca korunması gerekli görülen DUYARLI YÖRELER" olarak tanımlanmıştır. Mevcut mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler gereğince korunması zorunlu olan doğal ve kültürel zenginliklerin bulunduğu alanlarda madencilik faaliyetine izin verilmesi uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil ettiği gibi; ·
Anayasanın 43. Maddesi gereğince kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının
gözetileceğine, ·
Anayasanın 45. Maddesi gereğince Devletin tarım arazileri ile çayır ve meraların
amaç dışı kullanımının önlenmesine ilişkin ödevlerine,
Anayasanın 56. Maddesi gereğince sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkına ve
devletin çevreyi geliştirme ve çevre sağlığını koruma ödevine, Esasen yasa ile doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasındaki kamu yararı genel amacı madencilik faaliyeti yürütecek belli bir grupların özel çıkarı için ihlal edilmektedir. Yasa değişikliği ile ÇED ve GSM izinlerini alma sürecini 3 ayla sınırlandırmıştır. Bunun anlamı bu süreçlerde yapılacak araştırma ve incelemelerin üstün körü yapılacağı anlamına gelmektedir. Düzenlemeye göre bir kere ruhsat alındıktan sonra, saha imara açılsa dahi, yerel yönetimlerin hiç bir yetkisi olmayacak, kamu hizmetleri ve genelin yararına ayrılmış yerlere ve yapılara 60 metre, özel mülk arazilere 20 metreye kadar maden işletmesine izin verilecek, yerleşim yerlerine, kentlerin içine kadar sokulan maden sahaları açılacaktır. Yasanın 4. maddesi ile Maden Yasası'nın 9. maddesi ile değişiklik yapılmış, madencilik faaliyetlerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek teşviklerden yararlandırılacağı düzenlenmiştir. Yukarıda belirttiğimiz Başbakanın çok uluslu maden şirketine verdiği sözlere bakacak olursak, bu teşvikler çok geniş olacak, ülke kaynakları peşkeş çekilecektir. Yasanın 5. maddesi ile Maden Yasası'nın 10. maddesi ile yapılan değişiklikle; gerçek dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle bu Kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen ve haksız surette hak elde eden ruhsat sahipleri 5 yıl içinde 3 kez bu fiili işlerlerse ruhsatları iptal edilecek. Bu fiilller, yönetmelikte tanımlanacak, yönetmelikte tanımlananların dışında bu madde uygulanmayacak. Yani gerçek dışı veya yanıltıcı beyanlarla beş yıl bir maden işletmesi sürdürülebilecek. Yasanın 8. maddesi ile Maden Yasası'nın 14. maddesinde yapılan değişiklikle, işletmeden alınacak devlet hakkı hesaplanırken, ruhsat sahibinin beaynının esas alınacaktır. Bu konuda yeterli bir denetim öngörmemektedir. Yasanın 11. maddesi ile Maden Yasası'nın 11. maddesinde; hiçbir inceleme yapılmadan verilen arama izni süresi içinde rezervin % 10'unun üretilmesi ve satışına izin verilebileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile ÇED süreci ve GSM izni olmadan arama ruhsatı ile rezervin % 10 işletilebilecek, insan ve çevre sağlığı için çok büyük riskler ortaya çıkabilecektir. Yasanın 12. maddesi ile Meden Yasası'nın 24. maddesi değiştirilmiştir. Bu düzenlemede, yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan 10 yıldan 60 yıla kadar işletme ruhsatı verilebileceği öngörülmektedir. Yasanın 20. maddesi ile Maden Yasası'nın 46. maddesine eklenen fıkralarla; İşletme ruhsatı safhasında işletme faaliyetleri için gerekli olan özel mülkiyete konu taşınmaz, taraflarca anlaşma sağlanamaması ve işletme ruhsatı sahibinin talebi üzerine Bakanlıkça kamu yararı bulunduğuna karar verilmesi halinde kamulaştırılacağı, Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerde yapılan madencilik faaliyetleri için bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra kira, ecrimisil alınmayacağı düzenlenmiştir. Bu yasanın uygulaması ile maden işletmelerinden kira ve ecrimisil alınmayarak, ek teşvikler sağlanmakta, bir özel şirketin işletmesi kamu hizmeti gibi değerlendirilip, özel mülkler kamulaştırılmasının yolu açılmaktadır. Bu durum hem kamu yararı kavramının sulandırılması hem de mülkiyet hakkının özüne dokunan sonuçlar doğuracaktır. Yasanın 26. Maddesi ile 2863 sayılı yasanın 7. maddesi değiştirilerek Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespitinde Kültür ve Turizm bakanlığı dışındaki kuruluşların görüşlerinin esas alınması, korunması gerekli doğal ve kültürel varlıkların belirlenmesinde de koruma ile kamu yararının değil bu alanlarda madencilik faaliyeti yapacak çevrelerin çıkarlarının korunması hedeflenmiştir. Bu yasa hükmü de Anayasanın yukarıda sayılan hükümlerine ve uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmektedir. Yasanın 27.
Maddesi ile 2863 Sayılı Yasanın 53. Maddesi değiştirilerek Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Yüksek Kurullarına Maden İşleri Genel Müdürü veya Yardımcısı
üye yapılmaktadır. Koruma Yüksek Kurulunda Maden İşleri genel Müdürünün işlevi
ne olacaktır? Yasanın bu hükmü ile doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasına
ilişkin kararlarda; madencilerin çıkarlarının esas alınması amaçlanmaktadır. Yasanın 28.
Maddesi ile Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri ÇED kapsamı dışına
alınmıştır. Böylece, Çevre Kanunu'nun temel mantığı ihlal edilerek maden arama
faaliyetlerine çevre koruma mevzuatından muafiyet sağlanmaktadır. İnsan ve çevre
sağlığına aykırılığı tartışmasız olan bu gibi faaliyetlerin ÇED denetimi
dışına alınması Anayasanın 56. Maddesi ile Devlete yüklenen çevre ve insan
sağlığını koruma ödevinin de bir ihlalidir. Yasanın 31.
maddesi ile Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununun 15 inci
maddesinde değişiklik yapılmıştır. Milli Parklar Kanunu, Milli Ağaçlandırma Ve
Erezyon Kontrolu Kanununda yapılan değişikler de esasen kanunların kamu yararı
amacıyla düzenlenmiş koruma fonksiyonun madencilik faaliyetleri için ortadan
kaldırılmasını hedeflemektedir. Yasanın 32.
maddesi ile 20.11.1981 tarihli ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi
Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 20 nci maddesinde
değişiklik yapılmıştır. İSKİ Yasasında yapılan bu değişiklik İstanbul'un ve
diğer Büyükşehir belediyelerinin içme suyu havzalarının maden arama ve işletme
faaliyetine açılmasını sağlayacaktır. Yasa Tasarısının gerekçesinde bu amaç
vurgulanmıştır. Büyükşehirlerde yaşayan yurttaşların sağlıklı yaşama hakkı,
devletin de sağlığı koruma ödevi madenci çıkarları için ihlal edilmektedir. Yasanın 34.
Maddesi ile Orman Yasası'nın 16. maddesinde yapılan değişiklikle devlet
ormanlarında madencilere sınırsız tahribatın önü açılmaktadır. Yasa ile
özetle; ·
Ormanlar hesapsızca yok edilip, madencilik faaliyetine açılacaktır. ·
Ülkemizin ender doğal zenginliklerinin korunduğu milli parklar, özel koruma
bölgeleri, ağaçlandırma alanları, tabiat parkları, tabiat alanları, tabiat
anıtları, özel koruma bölgeleri, doğal ve kültürel sit alanları madencilik
faaliyetine açılacaktır. ·
Kentlerin imar alanları, turizm bölgeleri, kültür alanları madencilik faaliyetine
açılacaktır. ·
Su havzaları, sulak alanlar, karasuları, içme suyu havzaları madencilik faaliyetine
açılacaktır. ·
Tarım alanlarımız, meralarımız, kıyılarımız madencilik faaliyetine
açılacaktır. ·
İşletmelerin insan ve çevreye vereceği zararların önlenmesi için uygulanan ÇED
prosedürü madencilik faaliyeti için uygulanmayacaktır. Madencilik faaliyetinin insan
ve çevre sağlığına getireceği olumsuzluklar denetim dışı bırakılmaktadır. ·
Kültür ve tabiat varlıklarının belirlenmesinde madenci çıkarı öncelikli
olacaktır. ·
Madencilerin, gerçeğe aykırı ve yasa dışı beyanları ile kanuna aykırı tutumları
sadece uyarı ile geçiştirilecek, haklarında ceza yasaları işletilemeyecektir Yasa,
madenciliğin sorunlarına da çözüm getirmemektedir. Herşeye karşı madenciliği
hedefleyen tasarı, ülkemizin madencilik sorunlarına da çözüm getirmemektedir.
Tasarı yalnızca ülkenin yer altı kaynaklarının hiçbir kayıt ve kısıtlama
olmaksızın yeraltından çıkartılması ve işlenmeden yurtdışına
çıkartılmasını sağlamakta , üstelik başka hiçbir sektöre sağlanmayan imtiyaz ve
teşviklerle desteklenmektedir. Maden işletme ruhsatlarına kutsallık ve dokunulmazlık
sağlanarak kamu elindeki kaynaklar, çok uluslu şirketlere aktarılmaktadır. ·
Madencilik alanındaki kamu girişimciliği tamamıyla tasfiye edilecek, ·
Çok uluslu yabancı ortaklara madencilik imtiyaz ve teşvik uygulamaları ile
birlikte yatırım olanakları sunulacak, ·
Ülke sanayisi için değil, dış satım ve batı metropollerine yönelik hammadde
üretimi öne çıkarılacak, ·
Madencilik politikaları, piyasalar tarafından belirlenecektir. Sömürgeler
dışında, dünyanın hiçbir yerinde, yabancı sermayeye madencilik sektöründe dış
satıma teşvik ve imtiyazlı yatırım izni verilmemektedir. Bu haliyle bu yasa,
bir sömürge ülkesinde dahi görülemeyecek kıyıma yol açacaktır. 5177
sayılı yasa temel mantığı kamu yararını değil madenci çıkarını
hedeflemektedir. Tüm doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasını, insan ve çevre
sağlığının korunmasını amaçlayan özel yasalardaki hükümler madencilik
faaliyetlerinin sınırsızca yürütülebilmesi için 5177 sayılı yasa ile
ayıklanmıştır. Bu yasa,
Anayasanın çevre ve insan sağlığının korunmasına ilişkin bir çok hükmünü ve
taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülüklerimizi ihlal etmektedir.
Yasa ile bu günün ve gelecek kuşakların sağlıklı yaşama ortamı yok
edilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu nedenle,
sözü edilen yasa Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamalı, TBMM'ne geri
gönderilmelidir. |